8 Şubat 2016 Pazartesi


MASALLARIN ORJİNAL HALLERİ


1800’lerin başında Jacob ve Wilhelm Grimm, nam-ı diğer Grimm Kardeşler, çoğunun sonu bilinmeyen yaşam deneyimlerini bir araya getirdiler ve ortaya hepimizin yakından bildiği o müthiş derleme çıktı: Grimm Masalları. Grimm Kardeşler’in temelde yaptığı unutulmaya yüz tutmuş Alman söylencelerini derlemek ve koruma altına almaktı. Derlemelerinin ilk hali gerçek ve ürkütücü olaylara dayanıyordu. Fakat Grimm Kardeşler yine de bu olaylara daha pozitif bir pencereden bakmayı tercih ettiler ve bu söylenceleri yeniden yorumladılar. Bu doğrultuda kendilerine öncü kabul ettikleri isim, peri masallarının babası kabul eden ve meşhur balkabağından arabanın da yaratıcısı olan Fransız yazar Charles Perrault’tu. Perrault’un kaleme aldığı masallar da gerçek hadiselere dayanıyordu ve çoğunlukla yetişkinlere hitap eden metinlerdi. Ne de olsa takvimler henüz 17. yüzyılı gösteriyordu ve çocuk edebiyatından bahsetmek pek de mümkün değildi doğrusu. Çoğu gerçek hayat hikayelerine dayanan ve 17. yüzyıldan günümüze daha pozitif, daha hayalci ve daha çocuksu bir hal kazanan bu masalların ardında yatan gerçeklere gelin beraber bir göz atalım.

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler



Bu masalın temeli 16. yüzyılda yaşamış Margarete von Waldeck adlı bir asilzadenin trajik yaşamına dayanıyor. Margarete, abisinin küçük çocukları bakır madeninde işçi olarak çalıştırdığı Bad Wildungen’de büyümüş. Madende çalışmanın etkisiyle vücutları ciddi ölçüde deforme olan çocuklar cücelere benzerlermiş o vakitler. Meşhur zehirli elma da yaşlı bir adam tarafından işçi çocuklara dağıtılan çürümeye yüz tutmuş meyvelerin bir metaforu imiş. Margarete’in üvey annesi onu sürekli küçümser, hor görürmüş. Sonunda da başından def etmek için Margarete’i Brüksel’e göndermeye karar vermiş. Margarete güzelliğiyle göz kamaştıran bir genç kızmış ve İspanya Kralı’nın oğlu prens II. Philip, Margarete’e kör kütük âşıkmış. Bu aşkı onaylamayan İspanya Kralı gizli ajanları vasıtasıyla Margarete’i zehirletivermiş. Görünen o ki Margarete ve Prens Philip pek de öyle sonsuza kadar mutlu yaşayamamışlar.

Rapunzel



Rapunzel, temelde eski bir Hıristiyan öyküsüne dayanıyor. 3. yüzyılda, Akdeniz ülkelerinden birinde pagan bir tüccar yaşarmış. Bu tüccar kızına garip bir tutku ile bağlıymış. Öyle ki kızına evlenmeyi yasaklamış. Kıskanç baba seyahate gitmesi gerektiği zaman da kızını kulesine kilitlermiş. Saç konusunun nasıl bu kadar önemli hale geldiğine dair elimizde bir veri yok ne yazık ki, fakat babası tarafından kuleye kapatıldığı zamanlarda genç kızımızın yüksek sesle Hıristiyan inançlarını dışa vuran dualar ettiği ve dualarının ta kentin öteki yanından duyulduğu biliniyor. Kızının kendi pagan tanrılarını reddettiğini ve Hıristiyan olduğunu öğrenen tüccar, kızını önce inancını terk edip baba inancına dönmeye zorlamış, istediğini alamayınca da kızının kellesini uçurmuş. Bu cinayetten kısa bir süre sonraki bir genel grev sonrasında tüccar da kellesinden olmuş. Sesini bütün kasabaya duyurarak tanrısına dualar eden Rapunzel ise, Azize Barbara adıyla, Ortodoks kilisesinin azizeleri arasına katılmış.

Mavi Sakal



Perrault, öyküsünü, oğlu tarafından katledileceği kehaneti ile uyarılmış bir ortaçağ hükümdarı olan Conomor’un yaşam öyküsü etrafına kurmuş. Bu korkuya kapılan Coromor ne vakit eşlerinden biri hamile kalsa onu öldürürmüş. Perrault bu öyküyü başka bir öyküyle, 15. yüzyılda yaşamış, Yüzyıl Savaşları’nda başarılar kazanmasının yanı sıra çocukları öldüren bir seri katil olmasıyla da ünlenen ve Mavi Sakal olarak da anılan bir asilzade olan Gilles de Rais’in öyküsüyle birleştirmiş. Gilles de Rais’in Mavi Sakal olarak anılmasının sebebiyse gerçekten de mavi sakallara sahip olması değil, atının pürüzsüz kürkünün gün ışığında mavi bir yansımaya sahip olmasıymış. Gilles de Rais kan donduran duruşması sırasında çocukları nasıl avladığını ve onlara nasıl işkence ettiğini de ayrıntılı bir biçimde itiraf etmiş. Bu iki korkunç öyküyü harmanlayan Perrault ise kendi korkunç kahramanı olan Mavi Sakal’ı yaratmış.

Hansel ve Gretel



Hansel ve Gretel’in öyküsünün çocukları başıboş gezintilerden alıkoymak amacıyla tasarlandığı ortada. Fakat 1315-1317 yılları arasında yaşanan ve özellikle Avrupa ülkelerini vuran büyük kıtlığın ölümlerin yanı sıra küçük çocuklara yönelen bir yamyamlığı da beraberinde getirdiğini tahmin etmek mümkün değil doğrusu. Ayrıca o dönemde ailelerin karnını doyuramadıkları çocuklarını ıssız yerlerde terk etmesi de yaygın bir durummuş. Bu hikaye 1600’lerde yaşamış ve yaptığı harika zencefilli kurabiyelerle ünlenmiş Katharina Schaderin’in kıskanç bir erkek aşçı tarafından cadılıkla suçlanması hikayesiyle birleşince olmuş size Hansel ve Gretel. Hikayenin asıl acıklı yanı ise, cadılık iddiası sebebiyle kasabadan kovulan Katharina’nın kasabayı terk ederken bir grup kızgın komşu tarafından yakalanıp eviyle beraber ateşe verilmesi. Demek, cadılar kimi zaman sandığımız kadar kötü olmayabilirler.

Külkedisi



Perrault’un hayat verdiği bu peri kızları kadar güzel ve bir o kadar da bahtsız genç kız aslında Rhodopis adlı bir Yunan kızının tezahürü. “Elma Yanak” olarak da anılan bu genç kız, Trakya dolaylarında yaşarken esir alınmış ve köle olarak Mısır’a satılmış. Mısır halkına hiç benzemeyen beyaz tenli yaradılışı onu son derece kıymetli hale getirmiş ve efendisi onu mücevherlerle süsleyerek sergilemeye başlamış, ki bu mücevherlere bir çift altın ayakkabı da dahilmiş. Gerek çarpıcı güzelliği, gerekse altın ayakkabıları sayesinde Rhodopis, Firavun Amasis’in de dikkatini çekmiş ve Amasis de Rhodopis’i eş olarak almış. Her ne kadar onun tek eşi olmasa da Rhodopis firavunun eşlerinden biri olarak saygı görmüş ve resmi seremonilere gereğince katılmış. Ayrıca firavun Amais’in cinsel arzularını tatmin etmek için her daim hazır ve nazır da bulunmuş elbette. Peki sonradan edindiği bu statü genç Rhodopis’in sonsuza kadar mutlu yaşamasını sağlamış mıdır acaba? Sanmıyorum.


Külkedisi Sindirella Masalının Başka Versiyonu

Aslında Külkedisi Cinderella'nın kökeni MÖ 1. YY civarlarına dayanmakta. Arabanın balkabaklığı ve ayakkabıların camlığı olgularını göz ardı edersek bu ilk hali şimdiki sürümü ile oldukça benzer. Unutmadan belirtelim Cinderella ismi yerine de Rhodopis ismi yer almakta.
Ancak Grimm kardeşler hikayeyi ele alınca oldukça slasher filmi durumları ortaya çıkıyor. Zira Cinderella'nın üvey kardeşleri şu meşhur cam ayakkabıya ayaklarını sığdırmak için parmaklarını kesiyorlar (bkz. Testere), ancak bu durumdan haberdar olan prens kendisini kandırmak isteyen kötü niyetli kızkardeşlerin gözlerini oyduruyor ve hayatlarının sonuna kadar dilenci olarak yaşamak zorunda kalıyorlar. Cinderella ise prens ile sarayda yaşamaya devam ediyor.
Günümüze en yakın versiyon ise Perrault tarafından yazılan türü. Bu masalın sonunda Cinderella üvey kardeşlerini affediyor. Çinliler bu masalın çok benzerini Yeh-hsien karakteri ile canlandırırken, İskoçlar ise Cinderella'ya yardım eden karakter olarak ölmüş annesini kullanmışlar.


Uyuyan Güzel

Parmağına batan zehirli bir iğne yüzünden yüz yıl uykuya hapsolan güzeller güzeli prenses, yakışıklı ve bittabi beyaz ata sahip bir prens tarafından öperek uyandırılır. Sonsuza kadar mutlu yaşadıklarını söylemeye gerek bile görmüyorum.. Bize anlatılan haliyle gayet naif duran hikayenin orjinali oldukça ürkütücü; Bir kahin tarafından uyarılmasına rağmen yine zehirli bir iğne tarafından zehirlenen güzel prenses ya ölür yada (bitkisel yaşama girer). Sarayda uyur şekilde yalnız bırakılan kadın gelen prens tarafından tecavüze uğrar ve hamile kalır. Uyku halinde ikizlerini dünyaya getirir.Bebeklerden biri annesinin parmağındaki zehri emer ve uyuyan güzel iki çocuklu anne olarak uyanır! Prens mi, tabii ki yerinde yeller esmektedir.


Hansel and Gretel

Üvey anne ve öz babaları tarafından ormana bırakılan Hansel ve Gretel ormanın derinliklerinde kaybolurlar. Karşılarına çıkan şeker ve çikolata kaplı evin büyüsüne kapılan talihsiz kardeşler cadı tarafından hapsedilir ve tıka basa doyurulurlar. İki kardeşe oldukça yatırım yapan cadı onları fırına sürecekken kendisi fırına atılır ve hikaye mutlu sonla biter. Aslında hikaye ortaçağda yaşanan açlık, savaş, sefalet günlerinde ailelerin çocuklarını ormana terk etmesi gerçeğinden gelmektedir.  Açlık nedeniyle ormanın derinlerine hapsedilen talihsiz çocukların hikayesi zamanla böylesi bir masalı doğurmuştur.Ancak bize Clementine çizgi filmi ile kendilerini bir nebze tanıtan Fransızlar olayı daha bir karanlıklaştırırlar. Hansel ile Gretel bu sefer şeytan tarafından kandırılırlar. Hikayenin sonu da biraz slasher tarzdadır. Şeytan çocukları parçalamak için bir bıçkı tezgahı kullanır fakat Hansel ve Gretel punduna getirip Şeytan'ın boğazını keserek ondan kurtulurlar.


Kırmızı Başlıklı Kız

Mutlu sonla bittiğini zannettiğimiz masallardan birisi daha. Bizim bildiğimiz halinde kurt kızı yer, fakat avcı kurtun karnını yararak Kırmızı Başlıklı Kızı kurtarır.
Gelelim orjinaline. Yazar Charles Perrault hiç de mutlu bir son yazmamıştır aslında. Evet kurt kızı yer. Ancak masal burada biter. Yani Kırmızı Başlıklı Kız kurt için besin zincirindeki bir halka olarak hayata gözlerini yumar. Masalın sonunda büyükkanne yoktur, oduncu yoktur, avcı da yoktur. Sindirilmek üzere mideye indirilmiş Kırmızı Başlıklı Kız yeterli görülmüştür.


Pamuk Prenses

Yine bir öptüm, uyandı durumu. Yine bu masalın orjinalinde kraliçe, Pamuk Prenses'in ölmesini ister, fakat sadece kalp değil, akciğer ve karaciğerlerinin de sökülüp getirilmesini ister. Akşam yemeğinde sakatat tercihi olan kraliçeye bir domuzun organları götürülür.
Tek fark burada değil. Bu prensleri bize fazla iyi tanıttılar sanırım. Zira ölü gibi yatan Pamuk Prenses, bir öpücükle uyanmaz. Aksine prensin atının terkisinde uyanır. Ölü gibi yatan bir prensesi, hangi prens, ne amaçla atına yükler orası bilinmez tabii.
Ufak bir fark da, kraliçenin cezasındadır. Kızgın demirden ayakkabılar giydirilir kraliçemize, ve ölene kadar dans ettirilir.


Fareli Köyün Kavalcısı

Klasik olan versiyonda farelerin istilasına uğrayan bir köyü, kavalı ile kurtaran bir adam vardır. Bu adama köylüler kendilerini kurtarırsa para vereceklerini söylerler. Kavalcı köyü kurtarır, fakat parasını alamaz. Bunun üzerine kavalı ile çocukları etkileyerek kaçırır ve para verildiğinde çocukları serbest bırakır.
Fakat orjinalinde kavalcı pek de makul bir adam değildir. Para verilmediği anda gözü dönen kavalcı çocukları kavalı ile etkiler ve onları bir nehire doğru götürüp, hepsinin boğulmasını sağlar. İçlerinden topal olan bir çocuk kurtulur ve olanları anlatır. Masalı da bu çocuğun anlattıkları ile dinleriz aslında. Bazı kaynaklara göre çocuk istismarı ögelerinin bulunduğu da söylenmekte ancak bunun ne yeri ne de sırası...



Deniz Kızı Ariel

Mutlu sonla biten bir masal daha. Deniz Kızı Ariel prensle evlenir, ve bir ömür boyu mutlu yaşarlar. Ancak aslına bakarsak hiç de böyle mutlu bitmez. Hans Christian Andersen "friendzone" olgusunu tahminen ilk ortaya çıkartanlardan birisi olacaktır orjinal masalda. Zira Deniz Kızı Ariel, insana dönüştüğünde sesi yokolur. Konuşamayan, iletişim kuramayan Ariel'in bahtsızlığı bununla da bitmez.
Aslında prens Ariel'i sevgiliden ziyade arkadaş olarak görmektedir. Hatta prens başka bir prenses ile evlenince Ariel bunalıma girer. Deniz büyücüsü ona bir hançer verir ve prensi öldürürse kurtulacağını söyler. Ariel bunu da yapamaz ve denize döner. Masalın sonunda Ariel deniz dalgasının köpüklerine dönüşerek can verir. Her ne kadar Hans Christian Andersen sonraları bu sonu da değiştirip Ariel'i rüzgarın kızına dönüştürse de her durumda Ariel hiç de mutlu olmaz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSKUNLUK (SESSİZLİK) SARMALI NEDİR? Suskunluk Sarmalı Alman bilim kadını  Elisabeth Noelle Neumann  tarafından geliştirilen bir kuramd...