14 Nisan 2017 Cuma

Romanyotlar ve Karayitler(Karayimler)

Karay Sinagogu'nun içinden bir görünüm.

Romanyotlar, Bizans döneminin Yahudileriydi. Soyadları Yunanca kökenli olup (örneğin, bugün halen rastlanan Galico,Galimidi, Papo, Polikar, Politi), aile içinde Rumca konuşurlardı. Sinagoglarının adları Rumca olduğu gibi, dualarının bazıları dahi bu dilde okunmaktaydı (bu tür duaların külliyatı "Mahzor Romania"da toplanmıştı) - dahası, 1547 yılında kutsal Tora Kitabı bile Yunancaya çevrilmişti. Romanyotlar'ın kendilerine has gelenekleri, doğal olarak Yunan yaşam tarzına yakın olmuştu.

Ne var ki, ağırlıklı olarak 16. Yüzyıldan başlamak üzere,Romanyotlar çoğunlukla Sefaratlar ile ortak evliliklere girdiklerinden, yalın toplum unsurları gittikçe yitirilmeye yüz tuttu. Halk dilinde "Gregos" olarak bilinen Romanyotlar'ın büyük İstanbul Sinagogu 1660 yılında, Sofya'daki 1898 'de kapandı, Edirne'deki ibadethane ise 1905 yılındaki yangından sonra yeniden açılmadı. Günümüzde Türkiye'de etkin bir varlıklarından ne yazık ki söz edilemez.
Karayitler'in ise, az sayıda olmakla birlikte, İstanbul'un güncel Yahudi toplumunda halen yeri olup, Hasköy'de çok eskilere dayanan, ilginç bir sinagogları bulunmaktadır.

"Kara'im" terimi, tarihçilerce kabul görmüş İbranice "Ba'alei ha-Mikra" ("yazıtların halkı") eşanlamı ile bilinir. Gerçekten de bu toplum, Yahudilerin ana din kitabı olan Tora Yazıtları'ndan başka bir kaynak tanımaz, diğer bir ifade ile sözel kuralları kendi inancı için bağlayıcı bulmamaktadır. Yahudiliğin diğer kutsal kitabı olan, ancak sözel gelenek ve kuralların bir toparlamasını oluşturan Talmud, Karayitlerce tanınmamakta. İnançları ve dini uygulamalarının tek kaynağı Tevrat olduğundan, bazı dini bayramları değişik biçimde kutladıklarından ve birtakım dini gelenek ve göreneklere özellikle uymadıklarını belirtmelerindendir ki, Karayit toplumu diğer Yahudilerce ayrıksı bir tür mezhep olarak görülüyor. Bu cümleden, İsrail dışında hemen hiçbir ülkede (Türkiye dahil olmak üzere), Karayitler'in diğer Yahudiler ile evlenmelerine dinen izin verilmez. Tam olmamakla birlikte, bu toplumu Hıristiyanlığın "Protestanları"na benzetebiliriz.

Karayit akımı, M.S. 8. yüzyılda Babil'deki din adamları arasında başgösteren bir ideolojik çekişme sonucu, Anan ben David tarafından oluşturuldu. Kurucularının "Tora'yı dikkatlice incele - ancak benim yorumlarıma asla güvenme" biçimindeki ana deyişi, bu akımı özet olarak simgeler.

Anan'ın yandaşları, Karaizmi ölümünden sonra da yaymışlar ve Mezopotamya üzerinden başarılı bir biçimde Filistin topraklarına taşımasını bilmişlerdi. Burada yaşamakta olan Yahudiler arasında oldukça büyük bir cemaat oluşturulmuş ve üç asır boyunca birçok değerli Karayit bilgin yetişmişti. Ne var ki, 1099 yılındaki ilk Haçlı Seferi orduları Kudüs'ü istila ettiklerinde, Karayit cemaatinin ileri gelenleri, sığındıkları sinagog'da canlı olarak yakılmıştı. Bu olayın ardından cemaat dağılmaya başlamış ve -tutunamadıkları İspanya yanısıra - öncelikle Mısır, Anadolu, Kırım Yarımadası ve Litvanya'ya göç etmişti.
1172 yılında Constantinopolis'i ziyaret eden seyyah Tudela'lı Bünyamin, bu kentte 500 kadar Karayit'in yaşadığını "Seferha" adlı seyahatnamesinde belirtir. Daha sonraki Osmanlı kayıtlarından da görüldüğü üzere, bu toplum üyeleri daha çok Edirnekapı, Balat, Balıkpazarı ve Galata'da yaşamaktaydı. Kesin olarak kanıtlanmamış olmakla birlikte, birçok tarihçi "Karaköy" semtinin adının, "Karay'ların Köyü"nden türemiş olduğunu savlar. Aynen Sefaratlar'a karşı olduğu gibi, Osmanlı yönetimi Karayit göçmenlere karşı da hoşgörüyü esirgememişti. Bu olumlu hava içerisinde, 15. ve 16. Yüzyıllarda Karayitler ile diğer Türk Yahudileri arasında ortak kültürel çalışmaların bir doruk noktasından söz edilebilir.
17. Yüzyıl'ın bazı seyahatnamelerinde, İstanbul'da büyük birKarayit cemaatinden söz edilirken, o dönemin ana yerleşim yerleri olarak Haliç kıyısı ve özellikle Hasköy anılıyor. Gerçekten de, bugün İstanbul'daki tek Karayit Sinagogu, Bizans zamanında kurulmuş, birkaç kez yanmış, 1536'da büyük bir onarımdan geçmiş, ancak 1774 yılındaki büyük yangının ardından 1800'de yeniden inşa edilmiş olan Hasköy "Kadoş be Kuşta Bene Mikra" Sinagogu'dur.

Karayitler, halkbilimcileri için aslında ilginç bir örnek oluşturur. Bir yandan kendilerini "sami" ırkı kökenli saymazlardı, beri yandan Bizans dönemindeki yaşamlarında edindikleri Rumca dili alışkanlıklarını yüzyıllar boyunca sürdürmüşlerdi, bunun dışında ise, komşu Kırım Yarımadası cemaatleri ile yakın bir diyalog sürdürdüklerinden, kimileri Rus kökenli isimler taşır (örn. İlya gibi).

İstanbul Karay Cemaati, aynen diğer Yahudi cemaatlerinde olduğu gibi, özerk bir yönetime sahipti. Padişahtan elde etmiş oldukları ferman ile yönetim kurulları, kendi eğitim ve yardım kurumlarını işletmekteydi. Ne var ki, yukarıda kısaca sözü edilen dini ayrılıkları nedeniyle Türkiye'nin diğer Yahudileri tarafınca kabul görmemişlerdi. Bu nedenle kendi yalın varlıklarını günümüze değin sürdürmüş olmalarına karşın, 17. Yüzyıldan başlamak üzere yoğun biçimde Kırım Yarımadasına göç ettiklerinden, İstanbul'da sadece 40-50 aile olmak üzere, Türkiye'deki Karayit mevcudu büyük ölçüde azalmıştır.

Karayitler ile ilgili kaynaklar:
- Y. Besalel : Osmanlı ve Türk Yahudileri; Gözlem Yayınları, 1999
- N. Güleryüz : İstanbul Sinagogları; Kendi yayını, 1992
- I. Karmi : Jewish Sites of İstanbul - ISIS Yayınları, 1992

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSKUNLUK (SESSİZLİK) SARMALI NEDİR? Suskunluk Sarmalı Alman bilim kadını  Elisabeth Noelle Neumann  tarafından geliştirilen bir kuramd...