DOGU VE BATI MİTOLOJİLERİNDE HAYVAN MOTİFİ
I. Memeli Hayvanlar
Altan ARMUTAK
GİRİŞ
Dinler tarihinde animizm ve totemizm birbirlerinden ayrılmayan ve birbirlerinin içinden
doğmuş ve gelişmiş düşünce ürünleridir . İnsan, totem olarak kabul ettiği varlığın içinde
zamanla, kutsal bir ruhun (anima) yaşadığına inanmıştır. Hayvan tapımı da bu totem anlayışından köken alan oldukça eski bir inanıştır. Birçok toplum hayvanları kutsal ya da bazı yörelerde ise doğrudan tanrı olarak kabul etmiş ve özellikle Eski Mısır bu konuda çok zengin bir kaynak oluşturmuştur .
İlk insanlar, yaşadıkları çevredeki hayvanların gücünden ve onların yırtıcılıklarından
başlangıçta ürkmüşler, bu ürküntü bir süre sonra hayranlığa dönüşmüş ve sonuçta hayvanlara tapınma şeklini almıştır. Bu dönem, insanoğlu’nun hayvanın üstünlüğünü kesin olarak kabul ettiği bir dönemdir ve “zoomorfik dönem” (hayvan biçimli tanrılar dönemi) olarak adlandırılır.
Bir hayvanın tanrı olarak algılanabilmesi, hayvanın gücü ve hayvanın sevimliliği seklinde iki temel ilkeye dayanır. Nitekim bu dönemde sadece güçlü ve yırtıcı hayvanlar değil, geyik gibi sevimli hayvanlar da tanrılığa yükseltilmişlerdir. Ancak bunlar her zaman azınlıktadır . Bunu izleyen süreçte, gelişen ve büyüyen uygarlık ile toplumsal yaşamdaki insan lehine olan farklılaşmalar, zoomorf tanrı inancını geriletmiş ve sonuçta yarı hayvan-yarı insan yeni tanrılar türemiştir. Bu tanrılar, hayvanın gücü ve çevikliğiyle insanın zeka ve ihtirasının birleştiği “sfenks” özellikte varlıklardır.
Bu evreden sonra ise tanrı tümüyle insan biçiminde düşünülür. Gerek gördükleri zaman bu tanrılar, hayvan biçimine dönüşerek o hayvanın fiziksel yapısının gereği olan güç ve çevikliği kendi arzuları doğrultusunda kullanırlar. Ancak, ne olursa olsun artık bu evrede tanrı bir insandır ya da insan biçimlidir (antromorfik dönem) ve hayvanlara hükmeder .
Hintlilerin kutsal kitaplarından Upanisadlar’da bir öykü vardır :
“Ulu Tanrı açlık ve susuzluk verdi. O zaman tanrılar ona “bize yaşayabileceğimiz ve
beslenebileceğimiz bir yer ver ” dediler. Tanrı bir boğa yarattı. “Yeterli değil” dediler. Bir at yarattı. “Yeterli değil” dediler. Sonunda bir insan yarattı. “Şimdi iyi yaptın” dediler. Tanrılar tatmin olduklarından dolayı, insan bütün diğer yaratıkların efendisi olarak kabul edildi. Ulu Tanrı, diğer tanrılara “Yerlerinizi alın” dedi…”
Burada da anlatıldığı gibi, korku ve hayranlık dönemlerini geride bırakan insanoğlu, zekası ve zekasının ürünü olan uygarlığı aracılığıyla hayvanlara hükmetmeye başlamış ve başlangıçta tanrı olarak kabul ettiği hayvanın tanrısı artık kendisi olmuştur.
Mitoloji; insanlık tarihinde uzun bir dönem tanrı olarak kabul edilmiş hayvanların motifleri yönünden son derece zengin bir kaynaktır. Bu mitolojik öykülerde sıklıkla biçim değiştirme, yani hayvan-insan ve insan-hayvan geçişleri ya da değişimleri vardır. Sonuçta her kültürün mitolojisinde, hayvanların değişik biçimlerde ve oranlarda da olsa mutlaka yer aldığı görülür . Bu çalışmada, polyteist (çok tanrıcı) dinlerin mitolojilerinde önemli yer tutan memeli hayvan motifleri incelenerek, insan-hayvan ilişkilerinin kökenleri ve gelişimleri ortaya konulmaya çalışılmış ve tarihin en eski, karanlık devirlerinden başlayarak tek tanrıcı dinler aşamasına değin, mitolojik boyutta insan-hayvan ilişkileri değerlendirilmiş ve günümüze ulaşabilen olası etkileri yorumlanmıştır.
Materyal ve Metod
Araştırmanın materyalini mitoloji konulu Türkçe, çeviri ve yabancı dillerde yazılmış yayınlar olusturmustur. Buradan elde edilen doğu ve batı mitolojilerine ait bilgiler, hayvan türlerine göre sınıflandırılmış ve araştırmanın bu ilk bölümünde çoğu, veteriner hekimliği uygulamaları yönünden de önem arz eden 19 tür memeli hayvana ait mitolojik bilgiye ve yoruma yer verilmiştir.
Bulgular
At
Yunan mitolojisi de en az diger mitolojiler kadar at konusunda zengin motiflere sahiptir.
Denizler tanrısı Poseidon, denizlerin dibindeki muhteşem sarayında yasar. Atinalılara büyük bir bagıs yapmak istediği bir gün, elindeki çatal asayı yere saplar ve yarılan topraktan kişneyerek ve şahlanarak bir at çıkar. Poseidon, arabasını dalgaların üzerinde çeken altın yeleli atlar besler .Ancak, ilk atın bir deniz tanrısı aracılığıyla oluşumu, zaman içerisinde tanrı Poseidon’a kayalıkların tepesinden denize atılmak suretiyle at kurban edilmesi geleneğinin yerleşmesine neden olur .Yunan mitolojisinde çok önem verilen tanrı Poseidon’un at biçiminde insan ayaklı ve denizi simgeleyen mavi yeleleri olan Arione adında bir de oğlu vardır (22,38). Yunan mitolojisinde konusabilen ve inanılmaz derecede hızlı kosabilen Areion adlı bir at vardır. Bu at, aygır kılıgındaki tanrı Poseidon’un, kısrak biçiminde saklanan toprak tanrıçası Demeter ile çiftlesmesinden meydana gelmistir (14). Yunan mitolojisinin önemli bir motifi de kanatlı at “Pegasos”tur. Pegasos, Medusa adlı bir kadının kafası kesildikten sonra toprağa akan kandan oluşmustur. Tanrıça Athena onu doğar doğmaz, sanat perileri Musa’lara büyütmeleri için vermistir. Bu nedenle Pegasos, sanatçıların hayal gücünü simgeler ve ozanlarca ilham perisi olarak kabul edilir. Tanrılar tanrısı Zeus, sonunda Pegasos’u, gökte bir yıldız yapar..
Yunan mitolojisinde at, tanrıça Artemis’in sembolü olarak kabul edilir ve kutsal olarak kabul edilir (Folkways). Ayrıca, at kulaklı, at kuyruklu, at ayaklı yarı insanlar vardır ki, bunlara Satyr adı verilir. Yaslıları ise, Silen adını alır.
Bunların dışında yunan mitolojisinde özel öneme sahip, Centaur’lar (At-adam) vardır. Bunlar yarı insan-yarı at biçimli yaratıklardır. Basları, göğüsleri ve kolları, kimi zamanda ön bacakları insan gibidir. Karınlarından arkası at biçimindedir. Yeleleri ve kuyrukları vardır. Dağlarda ve ormanlarda yasayan bu at-adamlar, çiğ et yerler ve çoğunlukla yabani ve azgındırlar.. Binici ile atın birleşmesinden oluşan bu yaratıklar, bir çok efsanede rol oynamışlar ve sürülerin koruyucusu küçük tanrılar olarak kabul edilmişlerdir .
Özellikle bu at-adamlardan Kheiron (Chiron) adı ile anılanı hastaları iyileştirmekte büyük ün kazanır ve hekimliğin kurucularından sayılır. At-adam Kheiron’un annesi Philyra’ya gönül veren tanrı Kronos, karısının kıskançlığından korktuğu için at kılığına girer ve Philyra ile öyle birleşir. Bu nedenle tanrı Kheiron, yarı at-yarı insan olarak doğar. Başka bir anlatımla Philyra’nın tanrı Kronos’dan kaçmak için kısrağa dönüştüğü ve Kronos’unda bunun üzerine ona at biçiminde yaklaştığına inanılır.Kheiron, doğduğu Pelion dağlarında annesi ile birlikte yasar ve annesi Philyra oğluna öğrencilerini yetiştirmede yardımcı olur. Pelion dağlarında yetişen şifalı otları toplar ve insan hayvan hekimi olarak, öğrencilerine bunların şifalı etkilerini öğretir. Hekimliğe yönelik tüm bilgilerini daha dogmadan Tanrı Apollon’dan edinen Kheiron, çeşitli el becerilerine de sahiptir ve Akhilleus’u yetiştirmiş, tıp tanrısı Aesculap’a ise hekimliği öğretmiştir. Akhilleus, Kheiron’dan öğrendiği hekimlik sanatını ve edindiği ilaç bilgisini Troya Savasında yaralılar üstünde kullanmıştır (24). Atları da çok seven Akhilleus’un, Pedasos, Balios ve Ksanthos adlı ölümsüz üç atı vardır. Akhilleus, tanrı Poseidon’un babasına armağan ettiği bu atlardan özellikle Ksanthos’a çok bağlıdır. Savaşlara Ksanthos ile katılır. Savaşlarda Akhilleus’a hep yardım eden bu ölümsüz at, bir gün dile gelerek efendisine yakında öleceğini bildirir .
Trakya krallarından Diomedes, ülkesine gelen yabancıları, atlarına yem olarak yedirmektedir.
Antik Yunan’ın ünlü kahramanı Herakles, Diomedes’i kendi atlarına yedirerek bu vahsi töreye son verir .Hintlilerin Ay tanrıçası olan Çandra’nın, hint mitolojisinde on at tarafından çekilen bir arabada oturdugu düsünülür .
Hititiler’in Anadolu’da atı ilk evcillestiren kavim oldugu bildirilmektedir. Ancak
onların mitolojilerinde de at, Hintlilerde oldugu gibi tanrıların bir binek hayvanı olmaktan öteye gidememistir .
Orta Avrupa’daki kavimlerin birçogunda atlar, tanrı’nın gözde hayvanı olarak kabul
edildiklerinden koruma altına alınmıslardır .
Asya Türkleri’nin destanlarında önemli bir yere sahip olan atların, bir totem olarak “12 Hayvanlı Türk Takviminde” 7. yıla adını verdigi görülür .Samanlıgı kabul eden Türklerle Mogolların inanıslarına göre, at gökten inmistir. Yakut Türklerine göre de kahramanların atları “Günes Alemi”nden gelir. Bazı Türk boylarında da atların “Apsatı” adında bir tanrısı oldugundan söz edilir.
Bir de kanatlı ve kürekli atlar da vardır ki; bunların hem uçarak, hem de yüzerek Kaf dagının ardındaki “Süt Gölü”nde yasadıklarına inanılır. Hızır, ölüme çare ararken bu atları görür ama tutamaz. Nihayet“Süt Gölü”ne sarap dökerek atları sarhos eder ve bir çiftini yakalayıp kanatlarını koparır. Bunları çiftlestirir ve böylece bunlardan at nesli türer. Bir baska efsaneye göre cins atlar, tanrılar ile ejderhalardan türemistir. Bir baska efsaneye göre de, bir magarada tanrıların atı bulunmaktadır. Bazı kısraklar oraya gider, çiftlesir ve gebe kalırlar. Cins atlar iste bunlardan türer .
Türkistan’da gökten inmis bakır bir at vardır. Bu at yarıya kadar topraga gömülüdür. Haziran ayında nehirden bir at çıkar ve bu gökten inmis bakır at ile çiftlesir .
Mogol kahinler, tanrılarla konusmak için, görünmezlerden gelen bir boz ata binerek göklere çıkarlar. Samanlar da göge çıkarken “Pura” adı verilen atları kullanırlar. At, görünmez alemlerden haber getiren, gelecek fenalıkları önceden sezen, dostu düsmanı tanıyan bir yaratıktır. Kahramanların yardımcısı ve silah arkadasıdır.Gerekirse konusur ve sahibine nasihatler verir. Bir Mogol inanısına göre de at uçarak, üzerindeki kahramanı cehenneme götürür ve sonra geri getirir .
Esek
Yunanlılar ve Romalılar tanrı Priapos’a adarlar. Mısırlılar ise onu kötülük tanrısına
benzettiklerinden sevmezler .Yalnızca Sümer tanrılarının esekleri vardır .Mitolojide at
kadar önem verilmemistir.
Sıgır
Asya ve Afrika kültürlerinde kutsal oldugu düsünülür. Bolluk ve güçlülük simgesi bogaya ilk olarak Sumer inançlarında ve mitolojisinde rastlanır.. Bu motifin daha sonraki tüm inançlarda yer aldıgı ve mitolojik yönden en önemli hayvanlardan biri oldugu görülür. Güç ve bolluk simgesi olusunun yanısıra boga, dölleme özelligi ve kuvvet yönünden de erkek gücünün simgesidir.
Sumerlerde boga, erkek-insan baslı olarak da tasarlanmıstır.Sumer’de bir boga, gürleyip ayagını yere sürterse, fertilite gücünün yüksek olduguna karar verilir .
Eski _ran’da ise, Geus-Urvan adlı bir bogaya mitolojide önemli bir yer ayrılmıstır. Zerdüst inançlarına göre, tanrı Ahura-Mazda tarafından yaratılan ve karanlıkların ruhu Ahriman tarafından öldürülen bu boganın, tüm hayvanların ruhunu kendisinde topladıgına ve tüm yararlı hayvanların ondan türedigine inanılır .
Yunan mitolojisinde tanrılar tanrısı Zeus’un diger hayvanlara dönüstügü gibi, Europa’yı elde edebilmek için bir bogaya dönüstügü de görülür. Yine eski Yunan’da Minos’un bogası denilen ve insan bedenli, boga baslı bir canavar da vardır .Girit kralı Minos, tanrı Poseidon’dan tanrıya kurban etmek üzere denizden bir boga çıkarmasını ister. Poseidon, krala essiz güzellikte bir boga gönderir.
Ancak boga, kralın o denli hosuna gider ki; onu sürüsünün içine katar ve onun yerine daha az dikkat çeken bir sıgırı kurban eder. Poseidon, kızartılan sıgır etinin kokusunu alır almaz, onun kendi hayvanı olmadıgını anlar ve bogasının çılgınca bir öfkeye tutularak Girit’i yakıp yıkmasını saglar. Kralın esi
kraliçe Pasiphae dısında tüm Girit’liler kuduran hayvandan dehsete düserlerken, kraliçe bogaya asık olur ve onunla bir araya gelir. Boga bundan sonra da vahsiligini sürdürür ve Yunanistan anakarasının yakıp yıkar. Sonunda Marathon yakınlarında öldürülür ve Girit Bogası ya da Marathon Bogası olarak adlandırılır .
Hitit öncesi Anadolu’da yasayan ulusların Seris ve Hurra adını tasıyan tanrı bogaları vardır. Ancak bu mitolojik inançlar arasında en ilgi çekicisi hiç süphesiz Eski Mısır’a aittir. “Apis Öküzü” adı verilen ve tanrının ruhunu tasıdıgına inanılan hayvan, bu yönde çok güzel bir örnek olusturur .Memphis’de kutsanan Apis Öküzü’nün, belirli bazı fiziksel özellikler tasıması gereklidir.
Bu hayvanın, Memphis bölgesinin yöresel tanrısı olan Ptah’ın ruhunu tasıyıp tasımadıgına ancak rahipler karar verir. Gövdesinde beyaz lekeleri olan siyah renkli bu öküzün, basında üçgen seklinde beyaz bir isaret vardır. Bu isaret dısında, sırtında da akbabaya benzeyen bir sekil, sag yanında hilal
biçimli bir belirti ve dilinin üzerindeyse hamam böcegine benzer bir isaret bulunur. Aynı zamanda kuyruk tüylerinin de çift olması gereklidir .
Üstte belirtilen bu özelliklere sahip olan Apis Öküzüne, yasadıgı sürece, Memphis’deki Ptah Mabedi’nin karsısına yapılmıs olan bir tapınakta çok büyük bir özen ve dikkatle rahiplerce bakılır.
Gündüzleri belirli saatlerde hava alması için avluya çıkartılan kutsal öküzün her hareketinden, tapınaktaki rahipler bir anlam çıkartırlar. Bu hayvanın ölümü, Mısırlılar için büyük bir mateme neden olur. Ölen öküzle aynı fiziksel özelliklere sahip yeni bir öküz bulunmalıdır. Rahipler süratle kutsal isaretleri bedeninde tasıyan yeni öküzü ararlar. Yeni Apis Öküzü’nün bulunup meydana çıkarılması ise büyük sevinç gösterileriyle kutlanır .
Ölen Apis Öküzleri mumyalanır ve büyük bir cenaze töreniyle Sakkara’da bulunan yeraltı
galerilerindeki lahitler içerisine konulur. Ölünce, tanrı İsis’den dolayı İsis-Apis olarak anılan buhayvan için, “Serapeum” denilen tapınakta ayinler düzenlenir. Yeni bulunan Apis Öküzü, hemen ölenin yerine geçer ve bu sekilde eski totem gelenegi yasatılmıs olur .
Ayrıca Eski Mısırlılar, gök tanrısını çok büyük bir inek olarak düsünürler ve ona “Hathor”
adını verirler. Dünya onun ayakları altında durur ve karnında ise yıldızlar parlar .
Hint mitolojisinde ise inek en kutsal hayvandır. Veda’lar çagında inege tapılmıs ve bunun
yansıması günümüze degin ulasmıstır. Günümüz Hindistan’ında bir inegin öldürülmesi siddetle günahtır.
Kızılderili mitolojisi sıgır motifinden, özellikle boga motifinden yana çok zengindir. Dünyanın yaratılısı da dahil bir çok mitolojik olayda bogalar rol oynar . Ayrıca buffalolar, Kuzey Amerika yerlilerinin çok önem verdikleri bir totemdir. Afrikalı yerliler, ruhlarının buffaloların içine girip orada yeni bir hayat bulduguna inanırlar ve onu evrenin babası olarak kabul ederler . Letonyalılarca kabul edilen “Moschel” adında bir tanrı da vardır ki; bu tanrının hasta inekleri iyilestirdigine ve sütlerini çogalttıgına inanılır . Eski Türklerin 12 hayvanlı takviminde 2. yıl “Öküz Yılı” olarak anılır .
Domuz
Mitolojiler için domuz zengin bir motiftir. Özellikle Yunan mitolojisinde domuzla ilgili çesitli inanıslar ve söylenceler vardır. Kral Teuthras, Bakırçay civarındaki topraklarda avlanırken karsısına ansızın bir yaban domuzu çıkar ve hayvan kendisini öldürmemesi için insan sesi çıkararak Kral’a yalvarmaya baslar. Ancak yine de Teuthras onu vurur. Vurulan domuz ölmeden önce Artemis tapınagına sıgınır. Yunan mitolojisinde doga, tamamiyle Artemis’in etkisindedir ve tanrıça Artemis, hayvanların yasamını denetler, yabanıl olanları evcillestirir. Homeros ondan; “Yabanıl Hayvanların Tanrıçası” diye söz eder. Artemis ayrıca, türlerin yok olmasını da önlemektedir. Kutsal domuzu
öldürmesinden dolayı Kral Teuthras cüzzam hastalıgı ve çılgınlık nöbetleriyle cezalandırılır ancak iyilesir .
Peleponnesos’taki Erymanthos Dagları’nda barınan ve çevresine korkunç zararlar veren bir domuzu yakalamak üzere Herakles yola çıkar. Krala’a domuzu canlı olarak getirmesi gereken Herakles, karlarla kaplı bir arazide bitkin düsen domuzu kıstırır ve yakalar. Kral Eurysteus, domuzu karsısında görünce, korkudan büyük bir tahıl kabının içine saklanır. Bu gülünç sahne, vazo ressamları ve heykeltraslarca çok sevilir ve yüzyıllar boyunca islenir . Ayrıca, Tanrı Apollon, oglunun öcünü almak için kendisini yaban domuzu haline getirir. Efes sehrinin kurulacagı yeri bir yaban domuzunun gösterdigine inanılır . Kalydon kralı Oineus, bir hasat sükranı bayramında tanrıça Artemis’e kurban vermeyi unutunca, Artemis krala ceza olarak dev bir domuz gönderir. Kalydon domuzu adı verilen bu hayvanı çok sayıda kahraman yere serinceye kadar, domuz dört bir yandaki tarlaları tahrip eder . Yaban domuzlarının çok oldugu Erymanthos daglarında tanrıça Artemis de avlanmayı çok sever. Çok güzel bir tanrı olan Adonis’in Afrodit’e besledigi askı çekemeyen tanrıça Artemis, Adonis’in üstüne bir yaban domuzu saldırtır ve kasıgından yaralanan Adonis, yarasından kanlar akarken ölür . Bu olayın söylencesi Sumerlerden Hititlere degin uzanmıs ve bütün Anadolu’ya yayılmıstır. Bir tanrıyı öldüren domuz, zamanla tüm yöre halklarının da nefret ve ilencine ugrayacaktır .
Domuzla ilgili söylenceler Roma’da da vardır. Romalılara göre yaban domuzu saldırgan olusu nedeniyle kötü bir yaratıktır. Adonis’i, bir yaban domuzunun öldürdügü söylentisinden yola çıkılırsa, Eski Yunan’dan Roma’ya geçen bu inancın Anadolu kökenli olabilecegi bildirilmektedir . Eski Mısır mitolojisinde domuza yer verilmez. Domuz, Mısır’da temiz olmayan bir hayvan olarak kabul edilir. Bir domuzun yanından geçerken biri ona sürtünürse, temizlenmek için üstündekilerle beraber kendisini Nil nehrine atmalıdır. Domuz çobanları hiçbir tapınaga sokulmazlar.
Hiç kimse bunlardan kız alıp vermez. Yalnızca kendi aralarında evlenebilirler. Mısırlılar, yanızca yılda iki kez tanrılara domuz kurban ederler ve sadece bu günlerde domuz eti yerler. Bunun dısında kalan diger dönemlerde kesinlikle domuz eti yemezler .
Hint mitolojisinde tanrı Visnu, “Yaban Domuzu Visnu” (Varaha) olarak cisimlenir. Visnu bir kez de, dünyayı içine düstügü sulardan kurtarmak için yaban domuzu kılıgında yeryüzüne gelmistir. Ayrıca Veda’lardaki fırtına tanrısı Ruda’nın, göklerin domuzu oldugu düsünülür. Eski Çin’de ise domuzlar, ormanların zenginligini sembolize eder .
Hawaii Adası yerlileri, Keoro-Eva adını verdikleri bir tanrıya, domuz kurban ederler.
Anadolu’da da tanrıça Kybele’ye dogurgan olusları nedeniyle disi domuzlar kurban edilir.
Bu olayda kurbanın bütünü tanrıya adanır ve kurban edilen domuz yakılır. Tanrıya ait olan bukurbandan yemek yasaklanmıs olup, yendiginde günahı çok büyüktür. Belki bu yaklasım, bir noktada domuz eti yenmesiyle ilgili yasagı açıklayıcı olabilir .
Antik Anadolu toplumlarının çogunun inançlarında disi domuz, insanların ve ekinlerin
dogurganlıklarını ve üretkenliklerini simgeler. Erkek domuz ise, bazen erkek tanrıların sembolü olarak belirir. Hititlerde, domuza mitolojik bir anlam yüklenmemis ve domuza nazaran sıgır, at, koyun gibi hayvanlara daha çok önem verilmistir . Ancak Sumer’lerde, domuz çok yaygın olarak bakılmıs, beslenmis ve etleri tüketilmistir .
Kelt’lerde, yaban domuzu bir tanrıdır ve ancak kahramanlar tarafından yenilen bir kutlama yiyecegidir. İskit’lerde ise her hayvan, insan bile kurban edilebilir ancak domuz asla kurban edilemez. Eski Türklerin “tonguz” adını verdikleri domuz, kötülenen ve yerilen bir hayvan degildir. Tam tersine önem verilen bir hayvandır. Hatta domuz, 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nde 12. yılı simgelemektedir .
Koyun
Yunan mitolojisinde altın olduguna inanılan tüylü bir koyun postu ile ilgili bir olay anlatılır.Thebai kentinde kıtlık olmus ve kral Athamas’ın ikinci karısı, kahinleri kandırıp onlara bu kıtlıgın giderilebilmesi için üvey çocuklarının kurban edilmesi gerektigini söyletmistir. Kral Athamas’ın ilk karısı Nebhele’den olan çocukları Phriksos ile Helle tam kurban edileceklerken annesi imdatlarına yetiserek, çocuklarını altın postlu ve kanatlı bir koçun üstüne bindirir ve Karadeniz’e dogru gönderir. Yolda giderlerken Helle, koyunun üzerinden kayıp denize düser ve orada ölür. O günden sonra, Helle’nin denize düserek öldügü yer “Helles Pontos” (Çanakkale Bogazı) olarak anılır. Helle’nin
kardesi Phriksos ise koçla birlikte tanrılar tanrısı Zeus’a giderek koçu ona kurban eder ve altın postu da Zeus bir koru içerisinde saklamaya baslar .
Eski Türklerde 12 hayvanlı takvimin 8. yılı koyuna ayrılmıstır. Koyun, sevilen ve kutsal kabul edilen bir hayvandır. Koyunu totem olarak kabul eden Türk boylarının varlıgı bildirilmistir. Bir efsaneye göre; topraga koyun kemigi ekilecek olursa, oradan kuzular çıkar. Bu kuzuların, göbeginin topraktan kopması için ürkütülmeleri gereklidir .
Keçi
Tanrılar tanrısı Zeus’u çocukken Girit Adası’nda Amaltheia adlı bir keçi sütüyle besler.
Sonraki efsaneler onun bir keçi degil, bir peri oldugu yolundadır. Çok güçlü bir çocuk olan Zeus bir gün sütü ile beslendigi Amaltheia’nın bir boynuzunu kırar. Bu olay üzerine Zeus, elinde kalan boynuz parçasına her zaman için çesitli nimetlerle doldurulmak veya dolu bulunmak gücünü bagıslar. Daha sonra bu boynuz Romalılarda “Cornu Capiae” adını alır ve keçilerin boynuzu bereket sembolü halini alır .
Tanrılar tanrısı Zeus, oglu Dionysos’u, karısının kıskançlıgından koruyabilmek için, bir dönem keçi kılıgına sokar ve onu su perileri arasında büyütür .
Yine Yunanistan’ın daglık Arkadia bölgesinde sürülerin özellikle küçükbas hayvanların ve çobanların tanrısı olan keçi ayaklı Pan yasar. Dogdugunda keçi kafalı olan, alnında iki boynuz tasıyan, keçi ayaklı ve keçi kuyruklu Pan’ın sadece boynuzları ve keçi sakalı kalarak yüzü bir insan yüzüne dönüsür. Diger dinlerdeki Seytan motifinin keçi sakalını ve boynuzlarını Pan’dan aldıgı ileri sürülür. Daglarda otlayan koyun sürülerini uzun uzun izleyen Pan, aniden ormanların karanlıgına dalar vevahsi hayvanları kıvılcım saçan gözleriyle bulup öldürür.
İskandinav mitolojisnde tanrı Thor’un arabasını iki keçi çeker. Tanrı acıktıkça bu keçileri kesip yemektedir. Sonra onları yeniden canlandırıp arabasına kosmaktadır. Keçilerin yeniden canlanabilmeleri için, deri ve kemiklerine el sürülmemesi gerekmektedir. Tanrı Thor yine bir aksam vakti, bir köylünün evinde konaklarken, evin oglu bu durumu bilmedigi için ölü keçi kemiklerinden birinin iligini emer. Tanrı, keçisi sakat kaldı diye bu olaya çok öfkelenir ve keçilerini köylüye bırakıp,köylünün ogullarına arabasını çektirmeye baslar .
Eski Türklerde bazı boyların totemi ve tabusu keçidir.Hitit mitolojisinde de keçi motifi vardır. Kırgızlarda keçileri koruyan bir varlıga inanılır ve bu varlık “Çıçan Ata” olarak anılır. Altay Türklerinde de tufan olacagını ilk kez demir boynuzlu, gök yeleli bir keçi haber verir .
Tavsan
Hititlerde totem olarak kabul edilir; kutsal olduguna inanılır ve eti yenmez . Eski
Türklerde de totem olarak kabul edilir ve “12 Hayvanlı Türk Takvimi”nde 4. yıla adını vermistir .
Çin’de ay ile iliskili oldugu düsünülerek, agustos aylarının dolunaylarında adına festivaller düzenlenir.
Tavsan, Antik Britanya’da da kutsal olarak kabul edilir. Antik Roma’da ise düzenlenen dini törenlerde çok önemli rolleri vardır ve halk tarafından eti yenilmez .
Kedi
Özellikle Eski Mısır’da çok kutsal bir hayvandır. Mısır’da, “Pahet” adında bir kedi-tanrıça
vardır. Tapınagı bir kedi mezarlıgı içindedir . Ayrıca bir de “Bastet” adı verilen kedi baslı bir Mısır bereket tanrıçası bulunmaktadır. Kendisi mutlulugun da tanrısıdır .
Eski Mısır’da eger bir evdeki kedi dogal olarak ölürse, o evde oturanların hepsi yaslarını belli etmek için kaslarını kazıtırlar. Ölen kedi özel bir mezarlıga gömülür. Kedilerin mumyalandıkları ya da tunç tabutlar içerisinde topraga verildikleri bildirilmistir. Bir evde yangın çıktıgında Mısırlılar, kendilerinden önce kedilerini yanmaktan kurtarmak amacıyla çevrelerinde bir çember olustururlar. Bu sekilde, alevlerden korkan ve çılgına dönen panik içerisindeki kedilerin, alevlerin üzerine atlamalarına engel olurlar. Mısır ülkesinde tapılan bir tanrı ve bir totem olan kedilere gösterilen bu büyük ilgi ve derin sevgi, Hitit’lere ve Urartu’lara da yansımıstır . Eski Mısırlılar bazen, dogan günes tanrısı Ra’yı, yılana saldıran bir kedi seklinde düsünürler ve bu sekilde seytana karsı iyiligin gücünü kedi ile sembolize ederler .
Kedi Yunan mitolojisinde pek yer almaz. Sadece tanrıça Artemis’in bazen kedi sekline
dönüstügü görülür . Kedi, ilk önce evcillestirildigi Mısır’daki dokunulmazlıgını ve ayrıcalıklı konumunu diger uygarlıklarda çogunlukla bulamamıstır. Öyle ki; Eski Mısır’da bir kediyi yanlıslıkla öldüren bir Romalı, Mısırlılarca evinde linç edilmistir .
Karanlıkta, gözleri parlayıp bedenleri gözükmedigi için kediler, daha sonraki dönemlerde kötü bir üne sahip olmus ve tekin olmadıkları düsünülmüstür .
Köpek
Yunan mitolojisinde köpekler tanrıça Artemis’in arkadasıdır. Artemis yanında hep bir köpekle beraber betimlenir. Homeros’un destanlarında insanların en yakın dostu ve koruyucusu olarak tanımlanır. Bu destanlardaki köpeklerin en ünlüsü Argos’dur. Unutulmustur ve bakımsız bir pislik içinde yasar. Argos kendisini gencecik bir köpek olarak bırakıp giden Odysseus’u beklemektedir. Uzun yıllar sonra Odysseus’u geri döndügünde bir tek Argos tanır ama ayaga kalkamayacak kadar bitkindir ve gücü ancak kulaklarını ve kuyruklarını oynatmaya yeter ve biraz sonra da köpek ölür.
Ayrıca, “Kerberos” adı verilen ve cehenneme bekçilik yapan yüz baslı bir köpek vardır. Onu yalnızca Herakles alt eder. Ölüsü olanlar Kerberos için mezarlıklara yiyecekler bırakırlar. Kerberos’un soyundan gelen köpeklerin günümüz Yunanistan’ında yasadıgı ileri sürülmektedir . Ancak yine de Eski Yunan’da köpekle ilgili anlatılar çok degildir .
Eski Türklerde köpek 12 hayvanlı takvimde 11. yılı simgeler . “Barak” adı verilen ve
tüyleri çok uzun olan bir köpek Sumer’lerde oldugu gibi, Türklerde de kutsaldır. Samanlar, Barak’a binerek göklere çıkarlar. Eski Türkler ayrıca, köpek baslı, sıgır ayaklı bir ulusun varlıgına inanırlar. Samanlar boyunlarına köpek resim ve heykelleri takarlar. Kazak mitolojisinde “Kurmay” adlı bir kusun yumurtasından, köpek yavruları çıktıgı anlatılır. Büyük tanrı Ülgen, cansız olarak yarattıgı ilk insanları kötülük tanrısı kardesi Erlik’in serrinden korumak için, köpege bekçilik görevi verir ancak Erlik köpegi kandıracaktır .
Arslan
Birçok mitolojide hayvanların en güçlüsü ve bundan ötürü de kralı sayılan arslan, güçlülük, yüreklilik ve günesin simgesi olarak tanrılık özelligi de kazanmıstır .
Mısır mitolojisinde tanrıça Tefnut (Tefnet); nemlilik/rutubet tanrıçası olarak bilinir ve arslan baslıdır . Mısır’da savas tanrıçası kutsal bir hayvan olarak kabul edilen disi arslan ilke temsil edilir
.Ayrıca, kapıları kükreyen arslan motifleriyle süsleyen Mısır’lılar, tapınaklarına da arslan imajları yerlestirmisler ve bu sekilde arslanın koruyuculuk özelliginden yararlanmıslardır . Eski İran’da ise ileriki süreçlerde, sfenks özelliginde insan baslı arslanlar belirecektir . Babil ve Asur’da arslanlar avcılık için de egitilmislerdir. Babil’de savas ve ask tanrıçası İshtar’ın yanında hep bir arslan vardır.
Sumer günes tanrısı Marduk ise, gücünü sembolize eden bir arslana sahiptir .
Hint mitolojisinde tanrı Visnu, dokuz kez yeryüzüne inmis ve her birinde de baska bir kisilikte görünmüstür. Tanrı Visnu, yeryüzüne dördüncü inisinde arslan olarak belirmistir. Arslan hint mitolojisinde kuzeyin koruyucusudur.Ayrıca Budizm’de yasaları arslan korur .
Çin mitolojisinde ise arslan genellikle, bir küre ya da bir top ile birlikte düsünülür. Bu topun,yumurtayı belki de dünyayı temsil ettigine inanılır. Ayrıca, erkek arslanların pençelerinden süt salgıladıkları belirtilmistir.
Arslan, Yunan mitolojisinde de kullanılmıs bir güçlülük simgesidir. İnsanlastırılan tanrılara karsı, tanrılastırılan bir insan olan Herakles, zaman içerisinde bir masal kahramanına dönüsmüs ve Yunan kahramanlıgının ve cesaretinin simgesi sayılmıstır.Herakles, bir çok mitolojik öyküye sahne olan Kitharion daglarının ormanlarına korku salan Kitharion arslanını öldürmüstür. Herakles
ayrıca, Nemea bölgesini kasıp kavuran ve canavarlardan dogmus Nemea arslanını okları ve topuzu ile alt edemeyince, kolları arasına almıs ve elleriyle bogarak öldürmüstür. Binbir güçlükle yüzdügü postunu da kendisine zırh edinmistir .
Yine Yunan mitolojisinde ogullarından biri, bir arslan tarafından parçalanan kral Megareus, kızını, oglunu öldüren arslanın hakıından gelecek adama verecegini bildirir. Bu ise, tanrılar tanrısı Zeus’un torunlarından Alkathoos talip olur ve arslanı öldürüp kızla birlikte krallıga da sahip olur (9).
Afrika kıtasının bazı bölgelerinde hayvan-insan miti çok yaygındır. Bu inanca göre bazı
insanların ruhlarını hayvanlara göç ederler. Bu olgunun en sık rastlanan örneklerinden biri de arslan insanlardır. Eger ruhun içine girdigi hayvan vurulup öldürülürse, ruhun gerçek sahibi olan insanın da hemen ölecegine inanılır .
İngiltere Krallıgının “Lyonesse” (Disi Arslan) adına kuruldugu yolunda söylenceler vardır. Efsanevi Kral Arthur dönemi kraliçelerinden birinin adı Lyonos’dur. Oysa arslan, Britanya adasının dogal hayvanlarından biri degildir. Arslan simgesi ve olgusunu İngiltere’ye Romalılar götürmüs olabilir. Romalı’lar da arslan simgesini, tanrıça Kybele ile beraber Anadolu’daki uygarlıklardan almıs olabilirler .
Bir çok kahramanın arslanlar tarafından büyütüldügü, bir çok ulusun da arslanlar tarafından emzirilen, büyütülen ve egitilen bir atanın soyundan türedigi (Mogollar gibi) ileri sürülmüstür .
Anadolu mitolojisinde genellikle yigitligi ve koruyuculugu simgeleyen arslanların; sehirlerin, konakların ve tapınakların giris kapılarında kabartmalarına ya da heykellerine rastlanır . Ana tanrıça Kybele, otururken ve hatta dogum yaparken, her iki yanında bulunan disi ve erkek arslanlara dayanır. Tüm hayvanların kraliçesi (Potnia theron) ‘de olan Kybele, doga üstüne var olan sonsuz egemenliginin bir simgesi olarak arslanlarını yanından ayırmaz. Hitit’li tanrıların arabalarını ise arslanların çektigine inanılır .
Kaplan
Özellikle, Asya halklarının mitolojilerinde önemli bir yer tutar. Kaplan, atesin yeraltı ya da gökyüzünden çalınarak insana getirilmesinde önemli rol üstlenmistir . Çin mitolojisi kaplan motifinden yana çok zengindir .
Eski Türklerde bazen bir ruh, bazen bir tanrı olduguna inanılan kaplan, 12 hayvanlı takvimde üçüncü yıla adını vermistir . Erken dönemde Türkler tarafından bir tabu olarak kabul edilmis, saygı gösterilmis ve öldürülmemistir.Tibet’lilerde ise kaplanın koruyucu bir ruh oldugu inancı yaygındır . Aynı sekilde pars ve vasak’da tabu olarak kabul edilmis ve öldürülmemislerdir.
Jaguar’ın ise Güney Amerika’da çok önemli bir yeri vardır. Çünkü bu hayvan, onun ruhuna sahip olan şamanlar için bir güç kaynagıdır. Şamanların öldükten sonra, jaguar’ların içinde yasadıgına inanılır.
Kurt
Türk mitolojisinin ilahıdır. Türkler, atalarının boz renkli bir kurt olduguna, bazı Mogol boyları ise erkek bir kurtla disi bir geyigin birlesmesinden türediklerine inanırlar .Kurt bir totemdir. O bir hayvan-ata veya hayvan-ana sembolüdür. Ayrıca bir türeme sembolüdür. Bazı Türk boyları, alacalı renkli ve kurt seklindeki bir ilahın, bir hükümdar kızı ile birlesmesinden dogduklarına inanırlar.
Kurtlarla evlenip yeni boylar olusturma ve kurtlardan gebe kalma öyküleri Türkler arasında çok yaygındır. Kurttan türeme efsanesi Göktürk’lerde de vardır .
Orta Asya Türk’lerindeki boz renkli kurt inancı, ilkel totemciligin bir kalıntısıdır. Hemen tüm Türk boyları, bir bozkurtun varlıgına inanırlar. Türklerin ünlü Bozkurt ve Ergenekon destanlarında kurt motifi hep öndedir . Türklerde genellikle kurt öldürmek iyi sayılmaz. Ugurlu, hayırlı ve sifa verici bir hayvan olduguna yönelik düsünceler yogunluktadır .
Bazı Mogol boyları ise, Borte-Çine adını verdikleri erkek bozkurtun, disi akgeyik Goa-Maral ile çiftlesmesi sonucu dogan “Bataçihan”ın ataları olduguna inanırlar .
Anadolu mitolojilerinde kurt motifi; Hitit’lerle ortaya çıkar. Hitit’lerde kurt tanrının yoldasıdır.Orman tanrıları kurtları çok severler ve onları yanlarından ayırmazlar. Ancak Hitit’lerde kurt kesinlikle bir totem degildir .
Roma İmparatorlugunun kurucuları olarak kabul edilen Romus ve Romulus’un öyküleri de kurt motifinin kullanıldıgı ilginç bir öyküdür. Savas tanrısı Mars’ın ogulları olan Romus ve Romulus’u Tiber nehri kıyılarında bulup emziren yine bir disi kurttur .
İskandinav mitolojisinde Fenris adı verilen son derece yırtıcı bir kurt vardır. Bu vahsi kurt, savas tanrısı Odin’i yok eder . Ancak tanrı Odin, her zaman yanında iki kurtla betimlenecektir.
Ayrıca İskandinav’lar, günes ile ay’ın pesine iki tane vahsi kurtun takıldıgını düsünürler. Bu nedenle ay ve günes sürekli hareket halindedir .
Tilki
Özellikle Japon mitolojisinde çok kutsaldır. Tilki, Pirinç tanrısı ile es tutulacak derecede
kutsaldır. Bu adet, Japonların çok eski dönemlerinden kalmıstır. Tüm tapınaklarda tilki resimleri ve kabartmaları göze çarpar. Bir inanca göre de; tilki insanın içine et ile tırnak arasından girer ve insanın içinde bagımsız olarak yasayarak “tilki hastalıgı ” adı verilen bir akıl hastalıgına neden olur. Bu hastalıga yakalananlara “tilki basmıs” denir . Tilki’lerin diger dogu kültürleri ve Amerikan yerlilerince sekil degistirdiklerine ve dogaüstü güçlerle dolu olduklarına inanılır .
Eski Yunan mitolojisinde, Teumessos daglarında yasayan ve Teumessos tilkisi olarak
adlandırılan bir tilki vardır. Thebai ülkesine tanrı Dyonysos’un bela ettigi bu yırtıcı ve insan yiyen canavarı kimse yakalayamaz. Sonunda Kephalos ev köpegi Prokris ile gelir ve köpek ganimetini kovalar. Tanrılar, ikisi de son derece hızlı kosan bu hayvanların berabere biten kosu yarısmasını onları tasa çevirerek bitirirler .
Ayı
Dünyanın bir çok yerinde insanların atası sayılması ve içinde kutsal bir yaratıgın daha dogrusu tanrı’nın ruhunun yasadıgı inancı, ayı kültünün dogmasına yol açmıstır . Ayı’yı öldürmekle, içinde tasıdıgı kutsal varlıgın da özgürlügüne kavusacagı inancı yaygındır. Böylece, dünyaya ait bedeninin tutsaklıgından kurtulan kutsal varlık, kendisini kurtaranlara da mutluluk getirecektir. Ayı ileilgili inanç ve törenler, tas devrine degin uzanır. En çok Kuzey Asya ve Kuzey Amerika yerlilerinin mitolojilerinde yer alır. Ayı ile ilgili rütüeller, uzun süreli bir ugraslar bütünüdür. Burada, tanrı ya da tanrılar için kurban verilmesi farklı bir boyutta degerlendirilerek, zaman içerisinde tanrının kendisinin kurban edilmesi seklinde bir uygulamaya dönüsmüstür . Bu yörelerde samanlar, ölümün bir ayının sırtında yolculuk ettigine inanırlar .
Ayılara tapma, yalnızca Asya ve Amerika ile Afrika ülkelerine özgü olmayıp, Kelt’ler ve
Cermen’ler arasında da yaygın bir inançtır. Bugün Bern, Berlin gibi kentlerin sembollerinin ayı olusu, Artio adındaki Kelt ayı-tanrıçasından köken alan bir uygulamadır. Güç ve korumanın simgesi olan ayıların kıs uykularına yatmaları ve bu uykunun bir çok topluluk tarafından ölüm olarak degerlendirilmesi nedeniyle, kıs uykusundan kalkan ayıların ruhlarının yeniden dogduguna inanılır.
Yine Amerikan yerlileri, kıs uykuları nedeniyle ayıların dogaüstü güçlerle iliski içerisinde olduklarına ve siyah ayıların ise batının koruyucusu olduguna inanırlar .
Sumer mitolojisinde yer almayan ayı motifine, Hint mitolojisinde kral ya da lider konumunda rastlanılır . Yunan mitolojisinde tanrıça Artemis’in yanındaki perilerden biri olan Kallisto, tanrılar tanrısı Zeus’tan hamile kalınca, bakire Artemis onu disi bir ayı haline getirir ve Zeus’da onu gökyüzünde “Büyükayı Takımyılıdızı”nın arasına yerlestirir. Ayrıca, Yunanlı bir avcı kız olan Atalante’yi, bir dönem ayıların emzirerek büyütmeleri dısında, antik Yunan’da ayıyı konu edinen mitolojik bir motife rastlanmaz .
Çin’in kuzey kavimlerinden Gavli’lerin hükümdar ailesinin, bir sihirbaz ile bir ayının
evliliginden olustuguna inanılır .
Eski Türklerin samanlık inançlarında da, ayı kutsal bir hayvandır. Ayı, orman ruhlarının
temsilcisi ve ormanın tanrısıdır. Ayı-tanrı’ya Kıpçak Türkleri “Baba” derler ve bir tabu olarak ormanagirdiklerinde ayının adını anmazlar. Bazı Türk boyları gibi Baskurt’lar da, atalarının ayı olduguna ve ondan türediklerine inanırlar.
Kızılderililer ise ayının, gökyüzündeki “Büyükayı Takımyıldızı”nı olusturduguna inanırlar.
Çakal
Eski Mısır’da ölülerin ve mezarlıkların tanrısı olan Anubis’in, çakal baslı ve insan gövdeli
oldugu düsünülür. Ölülere öte dünyanın yolunu gösteren, onları oraya ulastıran çakal baslı Anubis’in, mumyalama tekniginin de kurucusu olduguna inanılır .
Geyik
Yunan mitolojisinde altın boynuzlu, tunç ayaklı bir geyik vardır. Kyrenia geyigi adı verilen bu hayvan, tanrı Apollon, tanrıça Artemis ve tanrıça Afrodit’in korudugu sihirli bir hayvandır. Herakles onu bir yıl kovalar ve sonunda okla yaralayarak yakalar . Antik Yunan’da yaman bir avcı olan Aktaion, bununla çok fazla övününce, tanrıça Artemis onu bir geyik haline dönüstürür ve 50 köpegini üzerine saldırtarak onu parçalatır . Tanrıça Artemis, bazen geyik kılıgına girer. Yine böyle bir gün, Nakses adasında avlanan iki kardesin karsısına çıkar ve onları pesine düsürerek bir uçurumdan asagıya yuvarlanmalarına neden olur .
Eskimolar tarafından Ren geyigi-tanrıça olarak kabul edilen ve “Pinga” adı verilen geyik,
bütün hayvanların koruyucusudur. Nerede bulundugu ve ne biçimde oldugu, hiç kimse tarafından bilinemez çünkü, kendisi kimseye gözükmez . Amerikan yerlilerince geyik, tanrılar yolunun rehberi olarak kabul edilir. _rlanda ve Galya’da geyiklerin ruhları, bir sonraki yasama aktardıklarına inanılır. Kelt efsanelerinde beyaz geyik motifine çok sık olarak rastlanılır. Hint Veda’larında da geyigin, rüzgar tanrısını temsil ettigi anlatılır .
Eski Anadolu mitolojisinde, insanların alın yazılarına egemen olan Hitit kader tanrısı Runda, yanında hep bir geyikle dolastıgından,geyik Hitit’lerce kutsal olarak algılanmıstır.Runda, ayrıca bir av tanrısı niteligi de tasımaktadır. Onun bir kartalı, bir degnegi ve bir geyigi bulunmaktadır. Runda, daha sonraki çaglarda Avrupa’nın çesitli mitolojilerine de girerek oradaki tanrılar ile kaynasacaktır .
Eski Türk’lerde geyik, kutsal bir hayvan ve bir totem olarak degerlendirilir. Oguz Kagan
destanında Oguz Kaan, ormandaki canavarı yakalammak için yemlik olarak bir geyigi agaca baglar. Mogol ve Tatar’larda da geyik, yol gösterici ve kurtarıcıdır .
Fil
Hint ve Afrika mitolojilerinde, bu agır ve barısçıl hayvan degisik biçimlerde izlenir. Hint
mitolojisinde Buddha, dünyaya besyüzelli gelisinden birinde de fil kılıgına bürünür. Himalaya daglarında fillerin kralı olur ve iki fil karısı vardır .
Afrika’da ise bazı kabileler, fil avı sırasında filin üzerine mızrak atarken, bir yandan da file; kendilerini öldürmemesini ve kendisinin çok güçlü oldugunu söylerler. Fil öldürülünce, ölümünün ona bir kaza oldugu söylenir ve ondan özürler dilenir. Filin hortumu da ölümünden sonra büyük bir törenle gömülür .
Maymun
Eski Mısır’da herseyi yaratan ve yazıyı bulan hekim-tanrı Thot maymun kılıgına girer ve öyle betimlenir. Maymunun yasadıgı cografyada yer alan uygarlıkların çogunda maymuna tapınma olayı görülmektedir .
Fare
Eski Türkler ve Çinli’lerce kutsal kabul edilir. Türklerin 12 hayvanlı takviminde ilk yıl fare yılıdır. Buna baglı olarak da eski Asya toplumlarında kedi pek sevilmez . Sadece Mısır’da fareye de tapıldıgı bilinmektedir .
Tartısma ve Sonuç
İnsanlık tarihinde din düsüncesinin temel evreleri olarak kabul edilen zoomorfizm ve
antropomorfizm biribirini izlemistir . Baslangıçta, vahsi hayvanlara karsı savunmasız ve zayıf olan insanlar, hayvanlar arasından totemler edinmis ve onların içindeki ruha (anima) tapmıslardır. Zoomorfik evre olarak adlandırılan bu evrede sadece güçlü ve yırtıcı degil, sevimli hayvanlara da tapıldıgı görülür. Zaman içerisinde uygarlıgını sekillendiren ve hayvanları evciltmeyi basaran insanlar, zoomorfik evreden çıkarak yarı hayvan-yarı insan tanrılar evresi (sfenks dönemi) ve daha sonra da tanrıların tümüyle insan olarak algılandıgı antropomorfik evreye girmislerdir . Bu dönem, insanların hayvanlara karsı kesin ve kayıtsız üstünlüklerini simgeledikleri bir evredir. Antropomorfik evrede tanrılar, gerek gördükleri takdirde istedikleri hayvanların biçimine dönüsebilirler. Çünkü bu dönüsümü yapabilecek zeka ve yetenege sahiptirler. Bu sekilde diger insanları ve hayvanları cezalandıran ya da kandıran tanrılar, bir süre sonra yeniden insan biçimine
yükselirler . Bu sekilde hayvanları kullanan insan biçimli bu tanrıların bir yerde,
dünyanın sahibinin ve efendisinin insan oldugu fikrinin çıkıs kaynagını da olusturdukları ve dolayısıyla, daha sonraki dönemlerde yaygınlasacak olan tek tanrıcı dinlerde insan-hayvan iliskilerinin insan lehine olacak sekilde yorumlanmasına neden oldukları ileri sürülebilir. Eskiçag uygarlıklarının bir kısmında, hayvan haklarına özen gösterildigi ve hayvanların yasama haklarına karsı olusan tecavüzlere ciddi cezalar verildigi bildirilmektedir . Bu uygulamanın, zoomorfik dönemden köken alan bir uygulama oldugu, antropomorfik toplumlarda bu duyarlılıgın azaldıgı ya da ortadan kalktıgı ve bunun etkilerinin daha sonra tek tanrı inancını benimseyen toplumlarda da devam ettigi düsünülebilir. Bu konunun ileriki dönemlerde, tek tanrı inancına sahip büyük dinlerde hayvanın konumun irdeleyen yeni ve kapsamlı veteriner hekimligi tarihi çalısmalarıyla aydınlatılabilecegi düsünülmektedir.
Görüldügü gibi, tek tanrıcı dinler öncesi dönemde, insan yasamında bir çok yönlerden etkili olan hayvanların, dini alandaki agırlıklarının, gelisen insan uygarlıgı karsısında gerileyerek azaldıgı ve insan-hayvan birlikteliginin soyut bir evreden, güçlü ekonomik ve sosyal temelleri olan, insanın denetimi altındaki somut bir evreye dogru geçis yaptıgı ileri sürülebilir. Hayvanların, tarih boyunca insanın ürettigi tüm bilim ve teknoloji ürünlerinde büyük emegi ve katkısı bulundugu düsüncesinden hareketle, gezegenimizdeki ekolojik dengeler kadar, insanın düsünsel ürünleri olan mitoloji, destan, masal, resim, heykel ve diger sanat dalları için de önemli bir hammadde kaynagı oldugu dikkate alınırsa; kültürel, biyolojik ve ekolojik zenginliklerin ve dengelerin devamı için gelecekte de özenle
korunmaları gerektigi sonucuna varılabilir.
BU YAZI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VETERİNERLİK FAKÜLTESİ DERGİSİNDEN ALINMIŞTIR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder