
Drogmanlar Osmanlı İmparatorluğu dönemi ve daha sonra Türkiye’de diplomatik çevirinin doğuşuna öncülük etmiştir.
Tarihte, bir devletin başka bir devletle kurduğu ilişkide diplomatların görevlerine yardımcı olmaları için dile hakim kişilere gereksinim duyuluyordu ve bu kişiler Osmanlı İmparatorluğu döneminde ‘’Drogman’’ adı verilen mütercim- tercümanlardı. Pek az bilinen ‘’Drogmanlık’ mesleğinin tarihi Osmanlı’nın batı ülkeleriyle yürüttüğü düzenli görüşmelerin başlangıcına kadar uzanmaktadır.
Müslüman ülkelerde dorgmanlar ilk olarak VIII. Yüzyılda Abbasiler döneminde görülmüş ve yine Anadolu’da Selçuklular ve Mısır’da Memlûkler’de Drogmanların izlerine rastlanmıştır. Selçuklularda drogman seçilen kişi fermanla ilan edilirken Osmanlı’da ise bu gelenek sürdürülmemiştir. [i]
Drogmanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan yazılı ve sözlü çevirilerin tarihine ışık tutmaktadır. Drogmanlar Osmanlı İmparatorluğu dönemi ve daha sonra Türkiye’de diplomatik çevirinin doğuşuna öncülük etmiş kişilerdir. Batılı güçlerle kurulan ilk iletişim ve imzalanan ilk anlaşmalar çeviri tarihinin başlangıcını oluşturmaktadır.
İlk olarak 1454 yılında, Balyos isimli büyükelçisini Konstantiniyye’ye gönderen [ii] Venedik Cumhuriyeti’nin ardından, Polonya (1475), Rusya (1497), Avusturya (1528), Fransa [iii] (1535), İngiltere (1583), Hollanda da (1612) Osmanlı İmparatorluğu ile diyaloğunu sürdürmek için büyükelçilerini göndermişlerdir. Bu sıradışı kişilerden sözetmeden önce, ‘’drogman’’ sözcüğünün kökenini inceleyelim.
‘’Drogman’’ sözcüğünün kökeni
‘’Drogman’’ sözcüğünün kökenine ilişkin bir çok görüş bulunmaktadır. Süryanice kökenli bu sözcük Arapça’ya (tardjumān) daha sonra Türkçe’ye (tercüman) olarak geçmiştir. Tagmâna ve targem bu sözcüğün en eski kullanımlarıdır. Bu sözcük, Latince (turchimannus, dragumanus, dracmandus, turchimannus), İtalyanca (drogmano, dragomanno, turcimanno), Fransızca (drughement, drugement, drogman, truchement), İspanyolca (turchiman, trujaman), Almanca (dragoman), Bulgarca (драгоманин), Portekizce (turgeman), Sırpça (terduman, dragomani), Lehçe (turdzyman), Rumca (dragomanus) ve Flamanca (droogman) olarak da ifade edilmiştir.
Bu sözcük Türk dillerinde dilmaç ya da tilmaç olarak ifade edilmekteydi. Günümüzde ise, Almanca (Tolmetsch ve Dolmetscher [iv]), Rusça (толмач, sık kullanılmıyor), Çekce (tlumoč), Macarca (tolmács), Makedonca (толкувач), Lehçe (tłumacz) ve bunun gibi bazı Avrupa dillerinde kullanıldığı görülmektedir. Bu sözcük günümüz Türkçe'sinde de halen kullanılmaktadır. Azerice’de ise tərcüməçi (mütercim / tercüman) ve dilmanc (tercüman) sözcükleri kullanılmaktadır. Günümüz Almanca'sında ise "Dolmetscher" sözcüğü konferans çevirmenlerini belirtmek için kullanılmaktadır.
Osmanlı dönemindeki belgelerde, büyükelçilerin ve konsolosların mütercim tercümanlarını ifade etmek için ‘’tercüman’’ sözcüğü kullanılırken, neredeyse tüm Avrupa dillerinde ‘’ drogman ‘’ sözcüğü kullanılmaktaydı [v]. Ancak, yazımı ve söylemi bir dilden ötekine değişiklik göstermekteydi. Yukarıda, diğer dillerde sözcüğün kullanımına ilişkin örnekler gördük.
Drogmanlar
Osmanlı İmparatorluğu’nda, Bâb-ı Âli ve batılı ülkelerin diplomatik misyonları, doğu ve batı dillerine hakim olduğu kadar bu kültürlerin davranış kurallarını da bilen kişilere gereksinim duyulmaktaydı. Avrupa’da bu kişilere ‘’drogman’’ ismi verilmekteydi. Bir çok görevi üstlenen drogmanlar, batılı güçlerin konsolos ve büyükelçileriyle Bâb-ı Âli arasında iletişimi sağlamak amacıyla ticari ya da siyasi sözlü ve yazılı çevirileri yapmakla görevliydiler.
Maşrek bölgesine yerleşmiş drogman hanedanlığı ya da levanten [vi] sınıfından kişiler « osmanlının roma kökenliliğini » temsil etmekteydi. Osmanlı Devletinde varlıklarını sürdüren drogmanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar çalışmalarına devam etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nde drogmanlar iki kategoriye ayrılırlardı:
1. Dîvân-ı Hümâyûn tercümanları
Dîvân-ı Hümâyûn tercümanları Osmanlı Devleti’nin memurları ve Batı’nın baştercümanları olarak tanınıyorlardı. Yüksek mevkide çalışmalarına karşın görevlerini gerçekleştirirken büyük risk alıyorlardı. Tanzimat [vii] öncesi, mevki sıralamasına göre Reis-ül küttâb’dan [viii] sonra ikinci sırada geliyorlardı.
Mütercim tercümanlardan oluşan bir ekibin yöneticisi konumunda olan baştercüman ya da Bâb-ı âli baştercümanı diye adlandırılan kişiler, günümüzdeki sisteme göre, cumhurbaşkanı ve bakanların tercümanları konumundaydılar.
Baştercümanın görevleri ise şunlardı :
Sadrazam’ın yabancı temsilcilerle görüşmelerini çevirmek,
Sultan’a ve Sadrazam’a yabancı misyonlardan gönderilen mektupları çevirmek,
Sadrazam’ın yabancı temsilcilerle toplantılarına katılmak ve bu toplantıların tutanaklarını hazırlamak,
Yurtdışına gönderilen Osmanlı heyetine eşlik etmek,
İkili görüşmelerde sözlü çeviri yapmak,
Batılı güçlere gönderilen tüm belgeleri hazırlamak.
Önceleri, baştercümanların müzakerelere katılmalarına izin verilmemekteydi. Ancak XVIII. Yüzyıldan sonra değişen bu gelenekle birlikte Osmanlı Devleti’nin tüm diplomatik ilişkilerinden Baştercümanlar sorumlu hale gelmişti. Osmanlı Devleti’nin diplomatik ilişkileri açısından en önemli mevkide yer alan memurlar tercümanlardı.
1502’de, Ali Bey Osmanlı Devleti’nin Baştercümanı seçilmişti. 1502’den 1661’e kadar Baştercümanlar Alman, Macar, İtalyan ve diğer milletlerden seçilmekteydi. 1661’de Panayotis Nicousios’un baştercümanın seçilmesiyle 1821’de Yunan ihtilaline kadar bu değerli görevi Yunanlar sürdürmüştü. 17. Yüzyılın ortasına kadar Bab-ı Ali’nin ve Flotte’un Baştercümanlığı görevlerini Magnifica Comunità di Pera et Galata [ix] adıyla bilinen hırıstiyan topluluğunun üyeleri, Fener semtinin Rum-Ortodoksları ile birlikte yürüttmüşlerdi. Bu toplulukta yer alan drogmanlar Pisani, Navoni, Timoni, Testa, Fonton vb. soylardan gelmekteydi.
2. Yabancı misyonların drogmanları (Büyükelçilikler, Konsolosluklar)
Batılı güçler, Osmanlı İmparatorluğun’daki misyonlarında hem kendi dillerini bilen hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun idari dilini bilen kişilere gereksinim duymaktaydı. Önceleri, Yabancı misyonlar iletişimi sağlamaları için tercümanları Konstantiniyye’deki Fener ve Pera semtlerindeki hristiyanlar’dan seçiyorlardı. Fener’in sakinleri Rum-Ortodoksları ve Pera (Beyoğlu) sakinleri ise çoğunluğunun İtalyanlar’ın oluşturduğu Romalılardı [x]. Daha sonra Batılı ülkeler, yerel drogmanlara güvenmedikleri için kendi drogmanlarını yetiştirmeye başlamışlardı.
Drogmanlar, Osmanlı İsmaparatorluğu’nun idari temsilcileriyle yapılan toplantılarda sözlü çevirmenlik ve belgelerin çevirsini yaparak asistan-tercüman görevini üstlenmişlerdi. Diplomatlara eşlik eden drogmanlar, büyükelçilikler ve konsolosluklar’da yaşıyorlardı. Bianchi, Jaubert, Huart, Schlechta-Wssehrd, M. Hartmann ve tarihçi Baron Hammer gibi bir çok oryantalist bir dönem drogmanlık görevini üstlenmişlerdi. Büyükelçilerin hem yazılı hem sözlü çevirilerini gerçekleştiren basın danışmanları gibiydiler.
Osmanlı geleneğinde İslam dinine mensup kişilerin Avrupa dillerini öğrenmelerinin yasak olması nedeniyle drogmanlar hırıstiyan ailelerden seçiyorlardı. Osmanlılar tarafından batılılar inançsız olarak tanımlanıyor, Müslüman devletler Hıristiyan devletleri kendilerine denk görmüyorlardı. Avrupa’daki ülkeler ‘’ Dar ül-cihad ‘’, ‘’Diyar-ı küfr ’’ vb. tanımlarla anılıyordu. Uzun süre bu ülkelerde yaşamış olan müslümanlara iyi gözle bakılmıyordu. Bu konuda Osmanlıların da üstünlük duygusunu da unutmamak gerekir. Padişahlar ve Sadrazamlar batılı ülkelerin temsilcilerine karşı aşağalayıcı bir tutum sergilemekteydiler. Bu nedenlerden dolayı, XIX. Yüzyılın sonuna değin Osmanlı İmparatorluğu batılı ülkelerde büyükelçilik açmamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun batılı güçlerle ilişkileri arttıkça drogmanlar çeviri gereksinimini karşılayamaz olmuşlardır. Bu durum karşısında her ülke farklı bir çözüm arayışına girmiştir. 1551’de Venedik eğitim görüp drogman olarak yetişmeleri için Konstantiniyye’ye çoçuklar (Giovani di lingua) göndermiş ve Ragusa Cumhuriyeti, Polonya ve Fransa da benzer bir yol izlemiştir. 1626’da Fransız Kapusenler Konstantiniyye’de Fransızca, Türkçe, Latince, İtalyanca ve halk ağzıyla konuşulan Rumca eğitim veren ve Fransa için çalışan ilk drogmanları yetiştiren bir okul açmıştır [xi]. Bunun yanı sıra, Colbert de 1669 yılında ‘’dil gençleri’’ adını taşıyan bir okul açmıştır [xii]. Masrafları Marsilya Ticaret odası tarafından karşılanan bu okulla yalnızca yerel ailelerden drogman seçilmesini engellemek amaçlanmıştır. Padişah’ın emrinde çalıştıkları için ‘’yerel’’ drogmanların sadakatliğinden zaman zaman kuşku duyuluyor ve Fransızcalarına da güvenilmediği için müzakerelerde sorun yaratacağından endişe duyuluyordu. Bu nedenle küçük çocuklara erken yaşta doğu dillerini öğretmek amaçlanıyordu.
Batı ülkelerinden ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarından gelen çocuklar Türkçe, Arapça ve Farsça öğrenerek eğitim görüyorlardı (elsine-i selâse [xiii]). Eğitimlerinin ardından, ‘’ dil oğlanı ‘’ olarak anılıyorlardı. Dil oğlanları zamanla, hem Bab-ı Ali ve Batılı güçlerin temsilcileri arasında mütercim tercümanlık yaparak diplomatik ilişkilerin bir parçası haline geldi hem de doğulu medeniyetlerin uzmanları oldular. Aynı zamanda dil oğlanları ‘’beratlı’’ [xiv] diye bilinen drogmanların yerine de geçmişlerdi.
XVIII. yüzyılın başında, Dil Oğlanları okulunun öğrencilerinden Türkçe, Arapça ve Farsça el yazılarını alıştırma niteliğinde zorunlu olarak çevirmeleri isteniyordu. Bu çevirilerle, Fransa Kralı’nın Kütüphanesinin arşivini zenginleştirmek amaçlanıyordu. Doğu belgelerinin düzenli bir biçimde kütüphaneye kazandırılmasını amaçlayan bu çeviri politikası Colbert döneminde başlatılmış olup ve daha sonra da sürdürüldü. Bu çevirilerin yapılması fikri Denizcilik devlet bakanı Maurepas’a aitti. Günümüzde bu çeviriler Fransa Milli Kütüphanesinde bulunmaktadır. Bu çeviriler tarihi, askeri, diplomatik metinleri, masalları içerdiği gibi anlaşmaları, kanunları ve kilise kanunlarını da içeriyordu. İngilizler de, Kostantiniyye’nin İngiltere Büyükelçiliğine bağlı drogmanlar yetiştirme girişiminde bulunmuşlardı. Ancak, Oxford’un Rum okulu genç rumları Anglikan mezhebine alacak olmasından ötürü Kudüs Patriakhanesi ve Bab-ı Ali’nin Baştercümanı Alexandre Mavrocordato, Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelecek olası tepkileri önlemek için bu duruma engel olmuşlardı.
Müslüman medeniyetini tanımaları ve dillere hakim olmaları nedeniyle, Osmanlı İmparatorluğu ile Batı arasında düşüncelerin aktarılmasında drogmanlar kilit rol oynamış, böylece Osmanlı İmparatorluğu tarihinde önemli bir yere sahip olmuşlardır.
Türkceye çeviren Burçak FAKIOĞLU, Instructor, Department of Translation and Interpretation, Bilkent University.
[i] ORHONLU, Cengiz. ‘Tercüman’, İslam Ansiklopedisi (İstanbul: MEB, 1993), 175., p. 176, cité par POLATCI, Osmanlı diplomasisinde oryantalist memurlar (Osmanlı belgeleriyle diloğlanları ve tercümanlar). p. 42
[ii] Balyos İtalyanca kökenli bir kelimedir. Bailo geçmişte Avrupa devletlerinin konsoloslarına verilen addı, ancak özellikle Babı-ı Ali’deki Venedik Cumhuriyeti’nin temsilcilerini tanımlarken kullanılıyordu. Venedik’in ilk bailo’su Osmanlı İmparatorluğunda imzalanan anlaşmayşa 1454’de seçildi.
Daha sonra, bu terim diğer ülkelerin büyükelçileri ve temsilcileri için de kullanıldı.
[iii] 1535’de, I. François Kanunî Sultan Süleyman’la nir anlaşma gerçekleştirdi. Aynı sene, Fransa’nın ilk büyükelçisi Konstantiniyye’ye yerleşti.
[iv]Günümüz Almancasında « Dolmetscher » sözcüğü konferans çevirmenleri için kullanılmaktadır.
[v] KINLI. p. 83, POLATCI tarafından alıntı yapılmıştır, Osmanlı diplomasisinde oryantalist memurlar (Osmanlı belgeleriyle diloğlanları ve tercümanlar). p. 41-42
[vi] Levanten : Doğu Roma ya da Osmanlı Romalılarının oluşturduğu toplulukların tümünü tanımlamak için yüzyıllarca kullanılan terim.
[vii] Osmanlı Türkçesinde ‘’yeniden düzenleme’’ anlamına gelen ‘’Tanzimat dönemi’’ 1839-1876 yılları arasındaki dönemi temsil eder.
[viii] Osmanlı İmparatorluğu’nda, Reis-ül küttâb Dışişleri Bakanlığı görevlerini yürütüyordu.
[ix] Galata’da Müslüman olmayan kişiler Magnifica Comunità di Pera adıyla bilinen bir konsey bünyesinde toplanıyorlardı
[x] Galata’nın Romalı aileleri: Navoni, Grillo, Olivieri, Fornetti, vb.
[xi] Kapusenlerin dil öğrencileri okulu.
[xii] Daha sonra bu okul Paris’e taşındı ve günümüzde INALCO (Institut National des Langues et Civilisations Orientales) adıyla biliniyor.
[xiii] Üç dil.
[xiv] Beratlı sözcüğü berât ya da brevet sözcüklerinden türetilmiş. Berat rütbesi, çevirmenlere kapitülasyonlarca tanınan ticari ve vergi ayrıcalığı tanıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder