2 Şubat 2016 Salı

ENDÜLÜS MERSİYESİ(FERYATNAME)

Bu şiir Endülüs Müslümanlarının 1492’de Hıristiyanlarca Endülüs’ün işgal edilmesi üzerine düştükleri zor durumu anlatmak ve yardım istemek için Osmanlı’ya yazdıkları bir şiirdir. 1505 senesinde, Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezit’in huzunda Endülüslü Şair, Ebü'l Beka Salih bin Şerif tarafından bizzat okunmuş bir ‘Feryatname’dir. Fakat içeriğinden dolayı Mersiye (ağıt) olarak adlandırılmış ve tarihe “Endülüs Mersiyesi” olarak geçmiştir. 
...




Batı’da, Endülüs’te -daru’l gurbette- kalan kölelerden size selam olsun
Karanlık ve büyük Rum denizinin ortasında kalanlardan size selam olsun
Büyük musibete uğrayan kölelerden size selam olsun
Şerefli bir hayattan sonra sakalları yolunan dedelerden size selam olsun
Sokaklarda örtüleri çekilip yüzleri açılan kadınlardan size selam olsun
Zorbalıkla sürüklenip götürülen, tecavüz edilen tazelerden size selam olsun
Domuz eti ve murdar et yemeye zorlanan ninelerden size selam olsun
...

Başımıza gelen büyük felaket ve hal-i perişanımızı efendimize arz ederiz
Zulme ve nice çirkinliklere maruz bırakıldık,Hıristiyanlaştırıldık, dinimiz değiştirildi
Nerede o Muhammed (sav)’in dini uğruna haçlılara karşı cihat ettiğimiz günler
Onca yıl ölüm, esaret, açlık ve kıtlıkta cihad ettik
Fakat Hıristiyanlar her gün taşan bir sel gibi üstümüze geldiler
Güçlü ordularıyla bir çekirge sürüsü gibi hırsla üstümüze abandılar
Uzun yıllar boyu onlara karşı koyduk, bölük bölük askerlerini de yendik
Fakat onların süvarileri gitgide artıyor, bizimkiler ise azalıyordu
Ne zaman ki biz zayıf duruma düştük, onlar da şehirlerimizi bir bir zapt ettiler
Şehirlerimizin kalın surlarını yıkan ağır toplarıyla geldiler
Günlerce ve aylarca bizi kuşatmaya aldılar
Kardeşlerimizden yardım gelmeyince atlarımız ve adamlarımız yorgun düştü
Erzak ve cephane de tükendi,daha büyük felaketlerden korktuk,çaresiz teslim olduk
Çocuklarımız, kızlarımız esir edilir, işkenceyle öldürülür diye korktuk
Şu şartla ki düşen önceki Endülüs şehirlerinde Müdeccen kalan atalarımız gibi
Ezanımız ve namazımıza sahip oluruz ve şeriatın hiçbir emrini terk etmeyiz
İstediğimiz kadar malı da alarak denizden Mağrib’e göç edebilmeliyiz
Tam elli beş şart ve daha nice vaatler
Onların kralları ve önderleri bize dediler ki her türlü şartınızı fazlasıyla kabul ediyoruz
Hiçbir baskı olmadan eskisi gibi mallarınıza ve beldelerinize sahip olacaksınız
Ancak onların eline düştükten sonra antlaşmanın bütün şartları unutuldu ve zulüm dönemi başladı
Verdikleri sözden döndüler ve bizi zorla Hıristiyanlaştırdılar
Kuran-ı Kerimleri yaktılar, çöpe ve pisliğe karıştırdılar
Dinimizle ilgili bütün kitapları alaycılıkla ve hakaretle ateşe attılar
Müslümanlara okuyup avunacak bir kitap, bir Mushaf bile bırakmadılar
Oruç tutup namaz kılan bir Müslüman yakaladıklarında hemen ateşe atıyorlar
Kendilerinin küfür mekânı tapınaklarına, kiliseye gitmeyenleri feci şekilde cezalandırıyorlar
Suratlarını tokatlıyor, mallarına el koyup en berbat zindanlara atıyorlar
Ramazan ayında her gün zorla yedirip içirerek orucumuzu bozuyorlar
Peygamber Efendimize küfretmeye zorluyorlar
Düğünde ve matemde Onun adını bile anamıyoruz
İlahi söyleyerek Muhammed adını ananları yakalayıp işkence ediyorlar
İdareciler, bu insanları dövüyor, ağır vergiler alıyor zindanlara atıyorlar
Müslüman adetlerine göre ölülerimizi defnedemiyoruz
Ölülerimizin naaşlarını bir hayvan leşi gibi çöplüğe atıyorlar
Daha nice namussuz ve alçakça davranışlara maruz kalıyoruz
Bize sorulmadan baskıyla isimlerimiz değiştirildi
Ne kötü ki Muhammed’in dini yeryüzünün en kötüsü Hıristiyan köpeklerin diniyle değiştirildi
Ne kötü ki oğullarımız ve kızlarımız her sabah zorla kiliseye götürülüyorlar
Ne kötü ki masum çocuklarımıza kiliselerde küfür, yalan, günah öğretiyorlar
Ne kötü ki tertemiz camilerimiz kâfirlerin elinde çöplük haline geldi
Ne kötü ki minarelerimize çanlar asıldı, artık ezan yerine çanlar çalınıyor
Ne kötü ki o güzel şehirlerimiz kâfirler yüzünden derin karanlıklara gömüldü
Müslüman saldırısına karşı onları birer haçlı kalesi haline getirdiler
Hıristiyanlar bizi köleleştiriyorlar, Kelime-i şahadet bile getiremiyoruz
Ne hale düştüğümüzü görseniz gözlerinizden sel akarcasına ağlardınız
Aah ah, ne aşağılık durumlara düştük başımıza ne felaketler geldi!
Rabbimiz Allah yaratılmışların en hayırlısı Mustafa adına siz efendimizden yardım dileniyoruz
Peygamberimizin Ehl-i Beyti ve Sahabeleri adına
Onun amcası Abbas adına ve şerefli beyaz sakalı hürmetine
Ve bütün ulema adına salih ve şerefli kişiler adına
Eğer bize yardımcı olursanız umulur ki Allah bize merhamet eder
Eğer bir emriniz olursa süratle yerine getirilecektir
Hıristiyanlığın merkezi sizin hâkimiyetinizdedir ve dünyaya o merkezden yayılmıştır
Allah adına efendimiz bize bir kelam edin, bir yol gösterin
Şerefli faziletli yüce efendimiz, siz Allah’ın mazlum ve mağdur kullarına yardım edersiniz
Roma’da oturan Papa’ya sorun, bize verilen sözlerden ve tanınan haklardan nasıl caydılar
Bize yapılan bu zulme sebep ne, ne kötülük etmiş, ne günah işlemişiz?
İslam hükümdarları hiçbir zaman Hıristiyanlara verdikleri sözlerden ve tanıdıkları haklardan dönmediler
Hiç kimseyi dininden ve yurdundan çıkarıp zulmetmediler, kimsenin namusuna dokunmadılar
Söz verip de ahde vefasızlık etmek her millete suçtur, yasaktır
Bir de bu çirkin suçu krallar işliyorsa hiçbir zaman affedilemez
Mektubunuz onlara ulaştı, ama bir kelimesine bile itibar etmediler
Aksine bize yapılan baskı ve işkenceyi daha da artırdılar
Onlara Mısır’dan da elçiler ulaştı ama ne fayda
Elçilere Hıristiyanlığı zorlama olmadan kabul ettiğimizi söylediler
Onlara itaat ettiğimize dair sahte vesikalar gösterdiler; ama vallahi biz bunu kabul etmiyoruz
Bu söz ve davranışlarıyla hakkımızda büyük yalan söylediler
Öldürülme ve yakılma korkusuyla onların söylediklerini yapmak zorunda kaldık
Oysa biz her şeye rağmen Peygamber efendimizin dini ve Allah’ın tevhidi üzere yaşıyoruz
Vallahi, asla dinimizin değişmesine razı olmayız, Hıristiyanlığı asla kabul etmeyiz
Hatta hiç baskı yapmadan Hıristiyanlığı kabul ettiğimizi söyleseler bile
Huejar halkına sorun nasıl vahşice katledip köleleştirildiler
Munyafa’dakilere ve Büşşerat’takilere bakın, nasıl kılıçtan geçirildiler
Ve Endereş halkı nasıl camilerinde yakılarak kömüre çevrildiler
Ah efendimiz, işte durumumuz ve şikâyetimiz, Hıristiyanların elinden çektiğimiz işte budur
Biz istiyoruz ki anlaşmayı bozmadan önce olduğu gibi dinimize ve namazımıza dokunmasınlar
Bu da olmazsa artık bu topraklardan Mağrip’teki sevdiklerimizin yanına göç etmemize izin versinler
Hicret etmemiz, burada kimliksiz kâfir olarak kalmamızdan daha iyidir
İşte şerefli makamınızdan ümidimiz budur, dertlerimize siz çare olabilirsiniz
Diliyoruz derdimize deva olun ki çilemiz sona ersin

Son sözde Allah’ın selamı ve rahmeti her zaman üzerinize olsun.



Padişah II. Bayezit, Endülüslülerin bu iki yardım talebine de olumlu somut ve ciddi bir karşılık verememiştir. İlk çağrının ardından İspanya kraliyetine hitaben bir mektup yazmış, Endülüslülere yönelik baskı politikasından vazgeçilmesini rica etmiş ancak, bu ricası pek etkili olmamıştır. İkinci elçinin gelişi sonrasında Osmanlı yönetimi, bu kez diplomatik girişim yerine küçük çaplı bir askerî operasyon kararı almıştır. 1494’te Osmanlıların hizmetine girmiş bulunan büyük denizci Kemal Reis, 1505 yılında bir donanmayla Akdeniz’e sevk edilmiştir. Kemal Reis, Mâleka ve el-Cezâiru’ş-Şarkıyye yani Balear Adaları kıyılarını vurmuş ve bu arada çok sayıda Müdecceni (Endülüs Müslümanları) Kuzey Afrika ve İstanbul’a taşımıştır.
… Kemal Reis ile onun arkadaşları olan Burak Reis, Kara Hasan Reis, Herek Reis ve Pirî Reis gibi ünlü denizciler hem Venediklilere hem de İspanyollara karşı Osmanlılar adına Akdeniz’de cihat etmişlerdir. Padişah, bu kadarıyla yetinmek zorunda kalmıştır. Çünkü, o zaman donanma henüz Batı Akdeniz ve İspanya üzerine açılacak kadar gelişmiş değildi. Macaristan olayları ve Papa II. Jules’in öncülüğündeki haçlılarla savaş yanında, Memlukler ile de mücadele sürüyordu. Cem meselesi ise hem içte hem de dışta padişahın başını ağrıtan hususlardandı.

Kaynak: Lütfi Şeyban; “Mudejares & Sefarades Endülüslü Müslüman ve Yahudilerin Osmanlı’ya Göçleri”, İz Yayıncılık.
EBÜ'L BEKA SALİH BİN ŞERİF

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSKUNLUK (SESSİZLİK) SARMALI NEDİR? Suskunluk Sarmalı Alman bilim kadını  Elisabeth Noelle Neumann  tarafından geliştirilen bir kuramd...