2 Şubat 2016 Salı



MORİSKOLAR
(Müdeccenler/Mudejares/Moriscos/Müteehhir/Müdeccel/Mübtecel/Tagarten/Moriskler/Moorlar/Los Moricos )
image002.jpg
Müdeccen, bir yerde ikâmet edip oraya alışan kimse anlamında Arapça bir kelimedir. İspanyolca’da ‘Mudejares’ şeklinde söylenen Müdeccen, Reconquista savaşları sonucunda kaybedilen Endülüs topraklarındaki Hıristiyan işgali altında yaşamak zorunda kalan Müslümanlara verilen isimdir. Henry Charles Lea gibi bazı araştırmacılar, Müdeccen kelimesi yerine Müslümanlar ile birlikte aynı âkıbete maruz kalan Yahudileri de kapsar nitelikte “Müteehhir” kavramını kullanmayı tercih etmişlerdir. Çünkü Müteehhir, diğer kardeşleri göç ettiği halde Hıristiyan hakimiyeti altında bir süre daha kalarak sonradan göçenler için  ‘geciken’, ‘geri kalan’ anlamında kullanılmıştır. Yani sonuç itibarıyla Müdeccen ile hemen aynı manayı taşımaktadır denebilir. Zaten, İspanyolca karşılığını da Mudejar olarak zikretmekte ki, bu Müdeccen’in de İspanyolca’daki karşılığıdır. Ancak, Lea’dan başka bu kavramı kullanan araştırmacıya biz rastlamış değiliz. Dolayısıyla, doğulu ve batılı müelliflerin çoğu gibi biz de Müdeccen kavramını tercih ediyoruz.Bu kavram, Osmanlı Devleti Arşivi belgelerinde Müdeccel, Osmanlı müelliflerince ise hem Müdeccelve hem de Mübtecel şeklinde kullanılmıştır. Arşiv belgelerindeki yazının el yazısı olması sebebiyle, kelimenin sonundaki nun ile lam harfi benzerliği yazılış tarzından kaynaklanmaktadır. Yani, Osmanlıca el yazısıyla Müdeccen yazılırken sondaki nun harfinin başı biraz, kuyruğu da yayılarak uzatılıyor ve noktası da konmuyor, böylece hem nun hem lam ve hem de re olarak okunabilecek görüntü veriyor. Bunu gören Osmanlı insanının ise ilk anda Müdeccel veya Müdeccer şeklinde okuması da doğaldır bizce. Çünkü, Müdeccel kelimesi ‘Deccal’ kavramının da kökü olan ‘dcl’den mezîd mefûl isim kalıbındadır ve ‘Deccal’ın eline düşmüş’ şeklinde ifade edilebilecek anlam içermektedir. Bilindiği gibi Deccal, Müslümanlar tarafından kıyamet alametlerinden biri sayılır ve insanları kötü yola sevk eden bir lider veya topluluk olarak algılanan anlama sahiptir. Osmanlılar, Endülüs Müslümanlarını İspanya’dan kovan ve onlara adeta kıyameti yaşattıklarını bildikleri Hıristiyanlara da Deccal ile benzer anlamı atfederek Müdeccen yerine Müdeccel şeklinde okuma yoluna gitmiş olabilirler diye düşünüyoruz. Ayrıca, Müdeccen okumaları için ‘dcn’ kökünden türemiş kelimelere sahip olmaları gerekirdi ki, Osmanlı Türkçesi’nde bu kökten gelme kelimenin kullanıldığı bilgisine biz ulaşmış değiliz. Müdeccer şeklinde de okumuşlar ki, bu da sahip olduğu kaçmak zorunda bırakılan anlamıyla İspanya’dan kaçıp gelenleri ifade etmektedir.
Morisko kavramı ise, İberya Yarımadası ya da Büyük Endülüs diyebileceğimiz topraklardan geriye kalan son Müslüman kalesi Gırnata’nın 2 Ocak 1492 tarihinde düşmesinden kısa süre sonra, Müdeccen Müslümanlar için Hıristiyanlar tarafından küçümseme ve aşağılama ifadesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Mağribli veya Moritanyalı anlamına gelmektedir. Moriskolar, Moriskler, Moorlar şeklinde de ifade edilebilmektedir.
Ayrıca, Tagarten kavramı var ki, bu da Endülüs göçmenlerinin bir kısmı için sadece Cezayirliler tarafından kullanılan bir adtır. Padişah tarafından Cezayir Beylerbeyisine hitaben yazılan bazı fermanlarda da bu kavram geçmektedir.
Kavram açıklamaları bahsimizi tamamlarken belirtmemiz gerekir ki, bu çalışmamızda biz Hıristiyan işgali altında kalan Endülüs Müslümanları için, İspanyol Engizisyoncuları tarafından aşağılama ifadesi olarak kullanılan ve modern zamanların batılı müelliflerince de tercih edilen Moriskolar (Mors, Moriscos) yerine, Müslüman müelliflerin kullandığı  Müdeccenler kavramını kullanmayı tercih ediyoruz.
Endülüs şehirlerinin düşmesinden sonraki ilk yıllarda çoğunluk itibarıyla yerinde kalan Müdeccenler, teslim antlaşmaları gereği ve biraz da yerleşik halka, nitelikli işçilere ve çiftçilere olan ihtiyaç sebebiyle yani, siyasî ve iktisadî şartlar gereği Hıristiyan yöneticilerden iyi muâmele görmüşlerdi. Ancak, sonraki yıllarda özellikle de Zellâka savaşından (479/1086) sonra İspanya Hıristiyanları ile Müslümanlar arasındaki savaşın bir ölüm kalım savaşı hâline dönüşmesiyle birlikte, Müdeccenler üzerinde kötü muâmeleler açıkça görülmeğe ve zamanla şiddetlenmeye başlamıştı.

Müdeccen Müslümanlar, üzerlerindeki baskının artmasıyla birlikte dinî ve toplumsal bazı kısıtlama ve haksızlıklara tâbi tutulmuşlardı. Ayırt edici kıyâfet giymek, şehrin belirli semtlerinde yaşama zorunluluğu ve ağır vergilerle mükellef tutulmak bunlar içinde en belirgin olanlarıydı.
Zellâka savaşından itibaren başlayan kötü muâmelelere engel olacak ve Hıristiyan idâreye karşı kendilerinin haklarını savunacak İslamî müesseselerden mahrum olmaları bir yana, Müdeccenlerin doğuda ve batıdaki İslam devletlerinden herhangi bir destek ve yardımcıları da yoktu. Destek olunmadığı bir yana, Müdeccenlerin Hıristiyan hâkimiyeti altında yaşamalarının haram olduğuna dâir bazı İslam fakihlerinin fetvâ vermeleri, sebebi ne olursa olsun onların sâhipsizliğini âdetâ tescil eden bir hareket olmuştu.
Bütün olumsuz şartlara rağmen, Hıristiyan şehirlerinde yaşayan Müdeccenler, Endülüs’te parlamış olan medeniyetin İspanya Hıristiyanlarına nakledilmesinde mühim bir aracı konumunda bulunmuşlardır. IV./X. yüzyılda Düvîru vâdîsinin kuzeyindeki Semmûre, Şekûbiye, Âbile, Aşturga gibi Endülüs şehirlerinin İspanya Hıristiyanlarının eline düşmesiyle birlikte o şehirlerde kalan Müslümanlar, ilk Müdeccenler olmuşlardı. Zamanla Müdeccenler eğitim, bilim, kültür, tarım, zanaat ve mimârî alanlarında İspanyalılara sayısız değer aktarmışlardır. Bu durum, Müdeccenlerin tarihinin Tuleytula’nın düşmesinden (478/1085) sonra değil, daha Vâliler Döneminde gerçekleşen ilk toprak kayıpları yani, Reconquista ile birlikte başladığına işaret etmektedir.Müdeccen sınıfın ortaya çıkması, asırlar boyunca süregelen kültürel etkileşimin daha da güçlenmesine neden olmuştur.
Kaybedilen şehirlerde her üç topluluğun bilgin, usta ve sanatkârlarından, yaşamakta oldukları yerleri terk etmek istemeyerek kalanlar az olmamıştır. Tabakât ve ensâb kitaplarında bunların pek azının hayat ve eserleri hakkında bilgi bulma imkanı vardır. Çünkü, kaybedilen şehirlerin belki bir kısmı geçici olarak geriye alındıysa da, nihayetinde bütün Endülüs toprakları elden çıktı ve bir daha İslamîyet’e geri döndürülemedi. Bu durumda, o zamanın İspanyalıları arasında tarih yazıcılığı geleneği pek gelişmediği ve İslam tarihçilerinin de İspanya’ya gidip gezdikleri tespit edilemediğine göre, o topraklarda kalan ve devam eden Müslüman izleri pek takip edilememiştir. Ancak, Tuleytula’nın işgalinden sonra hakkında bilgi alınan iki âlim tespit edilebilmiştir. Bunlardan birincisi, İbn Beşküvâl gibi İslam tarihçilerinin kendisinden nakiller yaptığı ve Târîhu fukahâi Tuleytula ve kudâtühâ adlı eserin müellifi olan Ahmed b. Abdurrahman el-Ensârî’dir (ö. 489/1096). İkincisi ise, Hicaz’da eğitim gören Tuleytula’lı âlim Muhammed b. Muhammed el-Hucrî’dir (ö. 488/1095).
Müdeccenlerden özellikle zanaatkârlar ve kültür erbâbı muhâfaza edilmiş, bizzat Hıristiyan krallar tarafından ülkenin iktisadî menfaati için kollanmışlardır. Bunlar sayesinde Müslümanların bilimsel birikimleri kuzeyde İspanya  halklarına, oradan da Avrupa içlerine intikal etmiştir. Özellikle VII.-VIII/XIII.-XIV. yüzyıllarda Müdeccenlerin iki toplum arası kültürel ve ekonomik alışverişte büyük rolleri olmuştur. Endülüslü yöneticilerin sahip olduğu hoşgörü sayesinde sağlanan barış ve huzur ortamında, dinler-milletler arası kültürel alışveriş sağlıklı işlemiş ve toplumsal gelişmeye sebep olmuştu.
Morisken ya da Morisko kelimesi Arap ve İslam tarihinde kullanılan sözcüklerdendir. Ancak bununla birlikte Arap araştırmacılarının kullandığı tarifler ve terimler arasında müphem bir terim olarak kalmaktadır.
Morisko lafzı birçok kitap ve derlemelerde, Tarık bin Ziyad tarafından fethedilmesinden İslami yönetimin 1492 yılında Gırnata'da yıkılmasına kadar İber yarımadasında yaşamakta olan (Şu anda Portekiz ve İspanya'nın bulunduğu yarım adadaki) Müslümanlara verilen bir isimdir. İspanyolca sözlükler, Morisko deyiminin kökeninin "Moro" olduğuna işaret etmektedir. Bununla Kuzey Afrika'da yaşamakta olan insanları kastediyorlardı. Sonra bu sözcük, Morisco kelimesine dönüşerek İspanya'da Gırnata'nın düşüşünün ve Müslümanları din değiştirmeye zorlamalarının ardından Hıristiyanların yönetimi altında kalan Müslümanlar için kullanılır oldu.
Granada Üniversitesi Endülüs tarihi uzmanı Manuel Parois Aglira, yönetimin 12 Şubat 1502 yılında bir kanun taslağı çıkartıp Müslümanları İspanya'da kalmakla Hıristiyanlığı kabul etmek arasında tercihte bulunmak zorunda bıraktığında Moriskenlerin hukuki durumunun netleştiğini ifade etti. Bu tarihten sonra Hıristiyanlığı kabul eden Müslümanlara Morisko ya da Morisken adı verilmeye başlandı. Söz konusu yasa çıkmadan önce Hıristiyan yönetimi altında yaşayan Müslümanlara Madejer adı verilmekteydi.
Gırnata'nın teslimiyle ilgili olarak 25 Kasım 1491 tarihinde imzalanan ve 2 Şubat 1492 yılında uygulanan anlaşmaya göre Hıristiyanlar Müslümanların mülklerine ve inançlarına saygı göstereceklerdi. Ayrıca Müslümanlar kendi aralarındaki hukuki anlaşmazlıklarda kaynak olarak İslam şeriatını alacaklardı. Hatta bu anlaşma, Kuzey Afrika'ya göç edip de orada rahat edemeyenlerin yeniden Endülüs'e dönmelerini de öngörüyordu.
Ama bütün bunlara rağmen Katolik İsabella, 1499'dan itibaren "Müslümanların isyanı" olarak adlandırdığı şeye karşı yukarıda bahsi geçen kanunu çıkarttı. Söz konusu kanun bir taraftan Moriskoların kanuni bir statü kazanması açısından tarihi bir dönüm noktası olurken, diğer yandan da Kardinal İsabella'nın Moriskoların Katolik İsabella'nın teslim anlaşmasını ihlalini ve anlaşma maddelerini artık gözden çıkardığını göstermektedir. Kardinal Sisnirus Endülüs'te İslam'ın kökünün kazınmasında merkezi bir şahsiyet olarak görülmektedir. Bütün Müslümanları Hıristiyanlığı kabule zorlamış, Gırnata'daki Babu'r Reml meydanında tıp kitapları hariç bütün kitapları toplatarak yaktırmıştır. Kaldı ki bütün bunlar ülkede İslam dinini yok etmek için yapılmış olup her biri bir insanlık suçu sayılır.
Nitekim bunun tarihi bir dönüm noktası olduğunu İspanyol tarihçi Miguel Anhiel Ladiro Casada, "Gırnata: İslam Devleti'nin Tarihi: 1232-1571" adlı kitabında şunları söylüyor: "1502 yılında Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için yayınlanan kanun, Gırnata'daki Müslüman toplumun sonu ve Morisko toplumuna geçişin başıydı."
1502 yılından itibaren kanuni açıdan Morisko olarak anılmaya başlayan Müslümanlar karanlık bir tünele girdiler. Onların bu karanlık tünele girişi, 9 Nisan 1609 yılında çıkarılan ve engizisyon mahkemelerinde yıllarca eziyet edilmelerinden sonra nihai olarak tard edilmelerini öngören yeni bir kanun çıkarılmasıyla birlikte İspanya'nın çeşitleri yerlerine dağılmalarıyla sonuçlandı.
Bu terimin kimler için kullanıldığına dair farklı görüşler bulunmaktadır. Araştırmacılar, bunun bu kelimenin tarihi ve hukuki anlamı üzerinde bir başka deyişle, Afrika kıtasının Akdeniz sahillerine yerleştirilen ve zorla Hıristiyan yapılan Müslümanlar için kullanmaktadırlar. Bazı gazeteciler ve bazı düşünürler, bu terimi İspanya'ya gelen Mağripliler için kullanmaktalar. Goitosolo'nun da içinde bulunduğu bu gazeteci ve düşünürler Neo-Moriskolar olarak isimlendirmektedirler.
Tarihi dönüm noktaları
-25 Kasım 1491: Gırnata'nın Hıristiyan yönetimin Müslümanların inançlarına ve özel mülklerine saygı gösterilmesi ve ahval-i şahsiye ile ilgili konularda İslam Şeriatının kaynak olarak kabul edilmesi karşılığında teslim edilmesi.
-2 Şubat 1492: Gırnata'nın teslimi sırasında imzalanan anlaşmanın uygulanmaya başlamasıyla birlikte Kuzey Afrika'ya gittikleri halde orada rahat edemeyen Müslümanların dönüşü..
-1499 yılından itibaren: Kardinal Sisinirus Müslümanlara karşı acımasızca bir kampanya başlatması karşısında Müslümanlar Gırnata'da silahlarına sarılarak isyan başlattılar. Ancak ayaklanma derhal bastırıldı.
-12 Şubat 1502: Müslümanların zorla Hıristiyanlaştırılması konusunda özel bir kanun çıkartılması..Böylece İspanya ve Gırnata'da Müslüman toplumunun sona ermesiyle birlikte Morisko toplumuna geçiş.
-1568: Yeniden Arapça ismini kullanmaya başlayan ve Emevilerin torunlarından olan Fernando Kurtubi'nin liderliğini yaptığı Buhara devriminin başlayarak 1571 yılına kadar devam etmesi. Ancak II. Philip kendisini ateş ve demirle yola getirmeyi başardı.
-9 Nisan 1609: Engizisyon mahkemelerinin baskılarından yılan Moriskolar hakkında nihai olarak yok edilmelerini öngören kanunun çıkartılması.
22 Eylül 1609: Moriskoların kovulmasıyla ilgili kanunun uygulamaya geçirilmesi..
Moriskoların sürülmesi: Bir azınlığın köklerinden koparılması…
İspanya Katolik Kilisesi'nin baskısıyla 16. yüzyıl boyunca Moriskenlerin tarihi köklerinden koparılmaları ve Arapça öğrenmelerine engel olmak için çok miktarda kanun çıkartıldı. Ayrıca Kilise, onları Ramazan'da yemek yemeğe zorladı.
Bu kanunların tamamı, Moriskolar tarafından tepki ve isyanlarla karşılandı. Bu isyanların en meşhuru 1568 senesinde meydana gelen Beşerat adlı ayaklanmadır. Bütün bu isyanlar ise Moriskoların 1609 yılında İber yarımadasından nihai olarak kovulmalarına katkıda bulunan başka etkenlerin meydana gelmesine yol açtı.
Sanchez Albruno, Americo Castro, Floransio Caner ve Hulio Caro Baroha gibi tarihçiler Moriskoların kovulmalarının arka planında üç nedenin yattığını ifade etmektedir. Bunlardan bir tanesi Moriskoların zahiren Hıristiyan gibi görünmelerine rağmen, İslami gelenekleri günlük hayatlarında sürdürüyor olmalarıdır. İspanya ise bir yandan dini birliğini sağlamaya çalışıyordu.
İkinci neden ise Kilise'nin siyasi bir rol elde ederek din adamlarının Moriskoların sürülmeleri için Kral üzerindeki uyguladıkları baskıların giderek artmasıydı. İçlerinde en aktifi Rahip Hayimi Belida adlı, Akidenin Savunusu (1601) adlı kitabın yazarıydı. Yazar, kitabında Moriskoların kovulmasının Hıristiyanlığın müdafaası bakımından kaçınılmaz gördüğünü söylemişti.
Üçüncü etken ise İspanya ve Fransa gibi Katolik ülkelerle Türkiye ve Mağrip arasında mevcut olan mücadeleydi. Zira İspanya, Moriskoların Truva atı olmasını istememekteydi.
Sonuçta Kral III. Philip, 9 Nisan 1609 yılında Moriskoların sürülmesi kararını aldı. Ancak bu karar, 22 Eylül'de uygulama şansı bulana kadar gizli kaldı. Rodrigo Di Saya, son kitabı Moriskolar ve Devletin Irkçılığında Kilise ile İspanyol devleti arasında kovma kararı ve bu kararın uygulamaya geçilmesi hakkındaki gizli yazışmaların tümünü ilk kez yayınladı.
İspanyol ve Mağripli kaynaklar, sürgüne gönderilen Moriskoların sayısıyla ilgili çelişki içerisindedir. Arap ve özellikle de Mağripli kaynaklar bir milyondan fazla insandan bahsetmekle birlikte bunu ispat edecek delillerden yoksundur.
Buna karşın İspanyol kaynaklar, dağılımı aşağıdaki şekilde olan toplam 272 bin kişiden bahsetmektedir: Valencia bölgesinden 117.464, Aragon'dan 60.818, Castilla-La Mancha ve Extremadura'dan 44.625, Endülüs'ün batısından yaklaşık 30 bin, Murcia'dan 13.552, Katalonya bölgesinden 3.716 ve Gırnata'dan da 2.026 kişi. İspanyol bir tarihçi ise sürgüne gönderilen Moriskolardan üçte birinin yollarda hayatlarını kaybettiğini ifade ediyor.
Sürgün işlemi 1609'dan 1614 yılına kadar sürdü. Valencia'da ve Katalonya'da Moriskoların sürgün edilmesi diğer şehirlere nispeten kolay olmuştu zira bu bölgelerdeki sürgün, deniz yoluyla gerçekleşmişti. Ancak Extramadura ve Castille'da dağınık bir şekilde yaşayan Moriskoların limanlara nakledilip oradan sürgün edilmesi ise askeri kuvvet gerektirdi.
Başka bir İspanyol tarihçi ise Sürgünden Önce ve Sonra Moriskolar adlı kitabında tehcirin Şam, Türkiye, Libya ve en çok da Arap Magribi tarafına (Tunus, Cezayir ve Fas) ama özellikle de coğrafi yakınlık nedeniyle Fas tarafına doğru olduğunu ifade etmektedir.
Faslı tarihçi Aziz Hakim, el-Cezire'nin internet sitesine yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Fas, zorla göç ettirilmiş çok sayıda Morisko'yu karşılamak zorunda kaldı. Fas, Morisko ailelerin çok sayıda bulunduğu Müslümanlara ait bir bölgedir. Tatvan ve Şafşavan'da gerçek Endülüslüler bulunmaktadır."
Arjantinli tarihçi Mariya Alvira Sargosa, Moriskoların Arjantine gelmeleriyle ilgili yaptığı araştırmasında Ajantin'de bulunan bazı izole olmuş toplulukların İspanya'daki Moriskolara benzer ritüellere sahip ama aynı zamanda domuz eti yemeyen, içki içmeyen, bazı haftalar oruç tutan, yıl başı kutlamalarına katılmayan bir grubu keşfetmiş.
Moriskolar…Hıristiyanlıktan dışlamaya ve oradan sürgüne…
İspanya'da Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasıyla ilgili 12 Şubat 1502 yılında çıkan kanun, bu ülkenin tarihi açısından önemli bir dönüm noktası sayılır çünkü İspanya'daki Müslüman toplumun sonunu ve bir yüzyıldan fazla süren, dışlama, hain ilan etme ve boyun eğdirmeyle geçen zorlu bir dönemin başıydı. Bu dönem, 1609 yılındaki nihai sürgünle sona erdi.
1502 yılında yayınlanan kararla Moriskoların yani İspanya'dan kovulmamak için Hıristiyanlığa zorlanarak Morisko adını alan Müslümanların hukuki durumu yeni bir statüye kavuşmuş oldu. Arap Medeniyeti alanındaki araştırmalarıyla tanınan İspanyol araştırmacı, Rodolfo Hail Garimo "1502 tarihli kanun, İspanya'dan Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan olmak üzere o dönemde hakim olan üç kültürün kaybolmasına neden olmuştur. Bunun yerine geçen şey ise Moriskoların tam bir dışlanmasıdır."
1502 yılında çıkan kanun, sadece Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasını değil aynı zamanda kökenlerinden kopartılmasını, dillerinin Arapçadan Kastilceye dönüştürülmesini ve Araplara ait geleneklerden, örf ve adetlerden vazgeçmelerini istiyordu.
Araştırmacı, Hail Garimo, "Bütün bu yapılanların amacının Moriskoların İber yarımadasındaki sekiz yüz yıllık geçmişlerini unutmaya mecbur etmek anlamına geliyordu." şeklinde konuşarak bu yaklaşımı teyit ediyor.
İspanya, Moriskenlerin marjinal hale getirilmesi için onları sistematik olarak zorunlu entegrasyona tabi tuttu. İspanya tarihi belgeleri, marjinalleştirme-dışlama siyasetinin daha çok Moriskoların tarihinin tedrici olarak yok edilmesi operasyonuyla birlikte ortaya çıktığını belirtiyor.
Bu kanunlar, adı Araplarla birlikte anılan hamamların yasaklanması, Araplar gibi giyinmek isteyenlere yüksek vergilerin dayatılması gibi yasaklamaları içeriyordu. Kilise, yeni doğan çocukların kulaklarına ezan okunmasını engellemek için doğum yapacak Morisko kadınların yanına gözlemci kadın gönderiyordu. Cuma günleri ve Müslüman bayramlarında evlerin kapıları ardına kadar zorla açtırılıyor, Ramazan ayı geldiğinde Moriskoların evleri gözleniyordu. Moriskolar, özellikle bu ayda yemek yeyip yemediklerinin belli olması için açık ziyafetlere, yemek davetlerine çağırılmaktaydılar.
Gırnata, Elmeriye ve Vadiks gibi bazı kentlerde Moriskoların çocuklarına zorla İspanyolca ve Hıristiyanlık dinini öğreten okullar inşa ediliyordu.
Öte andan yönetim, Müslümanların silah taşımalarına sert önlemler getiriyordu. Moriskolar, Arapça konuşmaları yasak olduğu gibi validen veya kaymakamdan alınan özel izinler haricinde silah taşımalarına izin verilmiyordu.
Bu tür kanunların çokluğu karşısında el-Hamra Sarayı'nın, Kurtuba Camiinin veya İşbiliye'deki Hayralida'nın, yaratıcı insani düşüncenin gerçek sahipleri olan Moriskolar; bahçelerde çalışan basit işçilere, düşük işleri yapan sefil insanlara dönüştürülmüştü. Durumları köleden farklı değildi.
Moriskolar, yapılan baskıları hafifletmeleri için İspanyol krallarını ikna etmeye çalıştı. Ödedikleri yüksek vergiler nedeniyle bazı vergilerde kendileri için indirime gidildi. Yeni kralın tahta çıkması nedeniyle vergilerde indirime gidilmesi uygulaması çok fazla uzun sürmedi.

Sürekli artan baskı ve zulüm nedeniyle Moriskolar Gırnata'ya bağlı Al Buhara bölgesinde yeni bir ayaklanma başlattılar. Bu, 1568 ile 1571 yılları arasında meydana gelen en meşhur isyanlardandı. Ayaklanmanın başını ise Kurtuba Emevi halifelerinden olan ve önceki Arapça adını yeniden kullanmaya başlayan Gırnatalı Fernando çekmekteydi. 1568'de Müslümanların çıkardığı Büyük Gırnata İsyanı'nı İspanya uzun süre bastıramıyor. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu, Cezayir Beylerbeyi'ne verdiği talimat ile 400 yeniçeriyi isyana destek için İspanya'ya gönderiyor. Bazı İspanyol tarihçiler bu sayının 4 bin olduğunu yazar. İsyanın bu kadar uzun sürmesinde bu yeniçerilerin etkili olduğu belirtiliyor. Bu isyan bastırıldıktan sonra Moriskolar İspanya geneline dağıtılıyor. Birbirleriyle irtibatları kesiliyor, aynı şehirlerde yaşamaları yasaklanıyor. Bugün İspanya sahillerinde 5 kilometrede bir gözetleme kulesi vardır. Bu kuleler Osmanlı'dan gelecek yardım ve saldırıları gözetlemek için yapılmıştır. Hatta Barbaros Hayrettin Paşa hatıralarında nasıl baskın yaptığını ve 80 bin Moriskoyu nasıl tahliye edip kurtardığını yazar.

Gırnata ayaklanması ve Müslümanların, Hıristiyan oldukları iddiaları karşısında dinlerine sıkı sıkıya sarılmaları, Türkiye ve Mağrip'ten İspanya'ya yönelen tehdit, Moriskoların onlarla işbirliğine girmesinden duyulan endişe, İspanyol yöneticilerini Moriskoların kendilerini tehdit ettiklerine inandırdı. III. Philip'in 9 Nisan 1609 yılında yayınladığı Moriskoların sürgün edilmesiyle ilgili kirli karar, Moriskoların tarih boyunca eşine çok az rastlanan azap dolu bir yolculuğun başlaması anlamına geliyordu.Göç ettirilenlerin büyük kısmı Kuzey Afrika'ya ve bir bölümü ise Türkiye'ye gittiler. Türkiye'de Kars, Adana (Kozan) ve Mersin (Tarsus) bölgelerine yerleştiler.


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSKUNLUK (SESSİZLİK) SARMALI NEDİR? Suskunluk Sarmalı Alman bilim kadını  Elisabeth Noelle Neumann  tarafından geliştirilen bir kuramd...